Sencer Akademi

Cephedeki Bir Doktorun Gözünden 1915 Baharında Çanakkale

Behçet Sabit Erduran Çanakkale Savaşlarında görev yapmış bir doktordur. Burada gördüklerini 12 Mart 1915’te yazmaya başlamıştır. 6 Mayıs 1915 günü yaralıların nakledileceği Şirket-i Hayriye vapuruyla bölgeden ayrılana kadar gördüklerini ve duyduklarını gün gün saat saat belirterek yazmıştır. Yanlış bilgi vermemek adına güvenli kişilerden doğrulamıştır.

Mekan ve Olaylar

Havuzlar

12 Mart 1915 Cuma

Burada benim iş görebilmem, ancak aynı yerde iki yerde var olabilmemle mümkün. Bir insan birbirine yirmi dakika yarım saat mesafede iki ayrı mıntıkaya birden nasıl yetişecek. İşte bunların evvelce düşünülmeyip ‘doktor var’ rahatlığıyla işlerin oluruna, mesuliyetin vicdana bırakılmasıdır ki beni ümitsizliğe düşürüyor. Saat 12.10. Yine Boğaz girişinden sesler gelmeye başladı. Bir saat evvel iki denizaltı göründü. Sonra Dardanosla Baykuş’a (Mesudiye Bataryası) birinin ateş ettiğini gördük, fakat şimdi meydanda bir şey yok.

Telsiz telgraf  havadisinde İngilizce olarak şu sözler yayılıyor: ‘Türkler, İngilizlerin Boğaz’a hücumkarını blöf sanmasınlar. Azmimiz kesindir. Yalnız biraz zaman alacak. Böyle kesin bir azim olmasaydı İngiltere, Almanya’ya karşı Kuzey Denizinden iki dretnot ayırıp yola çıkarmazdı.’ Ne saçma! Blöf olduğunu kendi sözleriyle ispat ediyor. Öte yandan, 5.000 kadar Fransız piyadesinin ve silahlı İngiliz bahriyelerinin Toulondan hareket ettikleri ve çıkarmanın kesin olduğu haberleri geliyor.

13 Mart 1915 Cumartesi

Saat 08.15. Bu geceyi Havuzlarda, Rauf Bey Çiftliği yakınlarında bir yamacın arkasına sığınmış sıhhiye çadırımda geçirdim. Belki yarın gece de buradayım. Mesleğim uğruna çektiklerim, maddi zorluklardan çok manevi sıkıntılar. Onlarda bugün değilsede öbür gün giderilmiş olacak. İki mıntıka tabipliği görevim artık yalnız Yıldız mıntıkasıyla sınırlı kalacak. Bu gece de dün geceki gibi hava soğuk ve rutubetliydi. Bereket versin sıhhiye onbaşısı Ali inşaat bölüğünden kurtarabildiği gaz tenekesinden bir mangal uydurdu da yaktığı çalı çırpı, çadırın nemli havasını biraz aldı.

Mataramın alüminyum maşparasına su koydum, ateş kutusunun içinde ısıttım. Çantamda sakladığım kakaoyu ve birkaç parça şekeri de kattıktan sonra sıcak kahvaltım hazırdı. Şimdi Yıldıza çıkacağım. Bugün mıntıka tabibi gelmezse akşam yine geri dönüş. Düşmandan dün gece de bu gece de kati hücum olmadı. Yalnız sabaha karşı dağlarda beş on top sesi yankılandı o kadar.

Yıldız Tabyası

20.45. Yemekten sonra gelen telefon Havuzlara yeni doktorun geldiğini bildiriyordu. Artık benim mıntıkam yalnız Yıldızla sınırlı kalıyor.

14 Mart 1915 Pazar

11.50. Uzaklardan gelen uçak, toplar şarapneller arasında bir devir yaptıktan sonra geldiği yere geri gitti. Yıldazdan gönderilen bir şarapnel tam arkasında patladı. Düşman devletlerden yalnız İngiltereyle yapılan haberleşme sonucunda bina ve müesseselerin bombardımanı durumunda dikilecek işaretler kararlaştırılmıştır. İngiltere Hükümeti, Kızılhaç işaretini ordusunun sağlık hizmetlerinde kullandığı hastanelere asacak. Diğer hastaneler ile Lahey Konferansının maddelerinde yazılı binalar ve müesseseler için de siyahlı beyazlı dikdörtgen bayrak dikecektir. Buna karşılık bizde Kızılay işaretini her türlü hastanemize, sözü edilen işaretide yalnız belirli binalara ve müesseselere dikeceğiz.

15 Mart 1915 Pazartesi

Bugün dünden daha sakin. Hiç ses yok. Değirmenburnu mıntıkası kumandanı Binbaşı Nuri Beye emanet edilen ve bir kısmınm süngülü askerin muhafazasında Yıldıza getirilen alay sancağına saygı merasimi düzenkendi ve padişah selamlandı. Muhterem ve mukaddes milletimin timsali olan bu sancakta, bütümn erlere ve zabitlere dağıtılan nüshalarda da yazılı ayeti kerimeler, al ipek üzerine sırmalı nakışlarla işlenmişti. Cennet Mekan Mecidin saltanat zamanlarında 1. Ve 2. Alaya hediye edilen sancaklardan biriydi.

16 Mart 1915 Salı

Saat 01.00. Gündüzlerin sessizliğine karşılık geceleri böyle arsızca gürültüler. İki torpidobotun Rumeli yönünden, üç torpidobotunda Anadolu kıyısından sokuldukları haberinin üzerinden üç saat geçmişti ki ilk top sesleri duyuldu. Buna alıştık. Tatlı uykudan uyanıp ya gözetleme kovuğuna veya bir çam dibine sığınmak.

18 Mart 1915 Perşembe

Saat 06.10. Boğaz girişinden gürleyen iki top, sabah uykusuna çizgiyi çekti. On dakika var, yine ses yok. Bugün hakikaten pek garip ve tarihi bir gün. Tam 60 yıl önce Osmanlı Devletine samimi bir dost, sadık bir müttefik suretinde uzanan eller bugün o dostun kalibine ateşler döküyor. Kanını emmek, mahvetmek istiyor. 10.10. Telefon yedi zırhlı ve iki torpidobotun Boğaz girişine doğru ilerlediği haberini duyurdu. 11.30. Agamemnon yeniden Çanakkale içinde duman sütunları çıkardı. İkincide o şekilde geçerken ben çadırıma gelecek düşüncesiylee geri döndüm. Muharebe bugün şiddetini gösterecek sanırım.

13.20. Üç zırhlı, Dardanos sahasına oldukça yaklaştı. Mecidiyeye pek yakın bşr yere atış yapıldı. Geriye gidiyor, büyük bir patlama düşmanı perişan etti. Fransız zırhlısının (Bouvet) ikinci bir hamleyle dumanlar yükselen tarafı daha batmadı. Zırhlı şimdi, alev alan yerinden dumanlar çıkararak sahadan uzaklaşıyor. 13.50 yıldızın ilk yaralısı haberi geldi, zavallı vatan evladı sedyeye konamayacak durumda diye yanına koştum, cesedine koşmuşum meğer. Bu sırada yirmi dakika önceki patlamayla yan tarafından yara alan düşmanın sulara gömüldüğünü görünce ‘Allah’ diye sevinçle haykırmaktan kendimi alamadım.

14.50. Ateş bütün şiddetiyle arttı. Zırhlılar ve bir dretnot içeriye sokuldu. Hep Mecidiye, hep Mecidiye. 16.20. Obüslerin önünde buluman iki bacalıya (Irresistible) bir mermi isabet etti ve gemiyi dumanlara boğdu. Allah büyük bir Fransızdan bir İngilizden götürür. 20.00. Kepez önündekinin batışı (Ocean). 20.20. Yaralı zırhlıya yardıma gelen Tenger altındakinin batışı. Bir de torpidobot. Yıldızın ilk gaza günü. Birinci takım üçüncü torpidobotun harabiyeti.

Meydanda büyük bir çukur var. Havanların önünde parçalanan bir serseri mermi bütün muhiti etkilemiş. İki mermide telsiz telgraf direğinin yakınına düşerek patlamış. Jimnastik alanı ile çamlara yakın bir yerde patlayanlar bir eri şehit etmiş. 37 milimetrelik bir uçaksavar mermisi de sıhhiye çadırının yanına düşerek parçalanmış. Yıldızda olanlar bunlar. Yedi saatlik akıl almaz bir şiddet ve dehşete karşılık otuz bir yaralı, on yedi şehit. Karşılığındaysa üç zırhlının batışı ve harcanan binlerce mermi. Teçhizattan yalnız Mecidiyede bir top ve birkaç gülle kullanılamaz hale gelmiş. 03.05. Bugünün tarihi Boğazın kahramanca müdafaasını yazarken, bir Fransız iki İngiliz zırhlısının batışını kibirli düşmana güzel bir cevap olarak geçecek!

Maydos

29 Mart 1915 Pazartesi

Öğleden sonra birkaç günkü tembelliğimden kurtulmak için son müdafaa hattını şöyle bir yaya olarak göreyim dedim. İkinci Takım Mülazımı Şerafettin Bey de eşlik etmek istedi. Üzerimizde kartalların uçtuğu tepelerden hep avcı siperlerini, avcı hendeklerini takip ederek fundalıklarla çevrili dağlardan aşıp tam bir saat sonra kendimizi Maydosta bulduk. Çamburnu hizasındaki tepeden başlayarak zikzaklı hatlarla Havuzlar üzerindeki tepelerde son bulan hilal şeklindeki esas istihkamlar, adı batası hainin taaruzlarından koruyacak siperler kalbime dayanma gücü ve ferahlık veriyordu. İnşaat ve istihkam askerlerinin kazma kürekle kazdıkları insan boyu siperler üzerine çalılar yerleştiriliyor, böylece uzaktan bakıldığında etraf yine tepeden ibaret sanılıyordu.

Yıldız Tabyası

5 Nisan 1915 Pazartesi

Bugün ne top sesi var ne de düşen mermilerin infilakı işitiliyor. 18 Mart başarısından sonra hep umutlu bir bekleyiş içerisindeyiz. Donanma Cemiyetinin dün samimi hislerle dağıttığı sigaralara ilaveten bugünde yine o muhterem, gayretli heyetin gönderdiği paketlerden çıkan şekerler. Yoksunluklar ve tehlikelerle dolu böyle garip bir ortamda milletimizin bizleri düşündüğünü, bizleriunutmadığını gösteren bu mini mini şeylerin değeri gözümüzde ne kadar büyük. O sevlimli şekerlerin aylarca tiryakisi olduk.

Çanakkale

14 Nisan 1915 Çarşamba

Tabyadan Kilitbahire inidiğimizde, hazırlanan askeri filikaya bindik. Yolda, hafif lodosun etkisiyle mayın sahasının hemen yakınlarından geçtik. Kaleye ayak bastık. Her taraf sessiz. Çarşıda tek tük açık dükkan var. Onlarda hep zabit ve askerlerin alışverişleriyle meşgul. Hükümet memurları zaferin ebediyetine inanmış,vazifeleri başında. Köylere çekilenler yalnızca kadınlar ve şehirle alakası olmayanlar. 18 Mart başarısını kazanan bataryaların ateşine karşılık veren düşmanın attığı birkaç mermi, çarşıda hamamı, orada burada birkaç evi, beş on dükkanı, kumandanlık dairesini harabeye çevirmiş.

Yalı Camiinin minaresinin şerefesinin küçük bir parçası yıkılmış. Öğleden sonra temiz bir Müslüman lokantasına girdik. Döner çevriliyordu ve o gün için pek iştah açıcıydı. Kuzu etinin, sütün, yoğurdun bol zamanı olduğundan gayet lezzetli yiyecekler pek ucuza alınabiliyordu.

Maydos

30 Nisan 1915 Cuma

Dün Ağaderesine gelirken yollarda akın akın yararlı taşınıyordu. Maydos, hain gaddarın aşırma atışlarıyla alev alev yanıyordu. Zaten yaralılar yeriyidi; şimdi de yangın yeri, yıkıntılar şehri. Çalıştığım hastane yıkılmış, yaralılar yeniden yaralanmış. Hele İngiliz yaralı esirlerden biri paramparça, diğeride ölüm halinde. Bizimkiler de inlemekte. Sıhhiye teşkilatı bu kadar perişan haldeyken yaralıların karşıya, Anadoluya sevkedilmesi ne zor şey. Maydos kül yığınına dönmüş. Yaralıların kurtarılması gece yarısına kadar sürdü. Bütün Maydos halkı büyük kayıklarda, dağ eteklerine sığınmış, perişan.

Kayaltepe

30 Nisan 1915 Cuma

Yeşillikler içinde göz alabildiğince uzanan bir yol beni düşmanın gözünden gizlemeyecekti. Bende fundalıklar arasından geçen bir yodan bu kere de bir tepeye çıktım. Orada, siper içinde tek bir asker vardı ve bana oranın Kayaltepe olduğu bilgisini vermeden batarya kumandanın bulunduğu kazamata gönderdi. Üzeri ve yanları çalılarla örtülmüş, bir metre derinliğinde, tepe üzerinde küçücük bir yer. İçine ancak üç kişi sığar. Burada üç kişiyle tanıştım. Tabur Kumandanı Yanyalı Ahmet Suphi Bey, Batarya Kumandanı Selimiyeli Mustafa Muharrem Bey ve Hafif Cephane Kolu Kmandanı Mehmet Şerif Efendi. İki yüz metre ilerimizde bulunan o yerin Kayaltepe olduğunu ve orada sekiz toptan ibaret mantelli bataryamız bulunduğunu öğrendim.

Bir süre görüştük. Bana temiz bir torbadan şekerli kurabiye ikram ettiler. Sözleri, cümleleri zafer sevinciyle doluydu. Düşmanın bu kadar yakın olduğuna seviniyorlardı. Düşmanın durumuyla ilgili bilgi verebilmek için beni kazılmış yollardan gözetleme yerine götürdüler. Yollar düşmanın projektör ışıkları altında kazırılırken kazmanın her iniş kalkışı, ışığın sahadaki hareketlerine göre ayarlanmış. Görünmeyen yerlerde, çalılıklar arasına toplar yerleştirilmiş.

Yıldız Tabyası

2 Mayıs 1915 Pazar

Şimdi yine Yıldızdayım. Biraz yemek yedikten sonra yine seyyar hastaneye ineceğim. Yemek deyince aklıma askerin yemeği geldi. Gerçekten, bir yaralı da aynı şeyi söyledi, hükümet eski hükümet değil artık. Balkan Harplerinde kuru peksimet bulamayan, haftalarca aç kalan asker, bugün savaş sahnesinde sıcak ekmek bulabiliyor. Kayaltepe kumandanı beyin hatıratında gördüğüme göre haftanın yalnız iki günü peynir ekmek, diğer günler ise düzenli olarak kavurmalı nohut, fasulye, hoşaf ve çay pişirilip askere bolca dağıtılıyormuş.

Ağaderesi Seyyar Hastanesi

5 Mayıs 1915 Çarşamba

Bugün Kaleye geldiğimin tam altıncı ayı. Yıldızdan seyyar hastaneye gelişimin de üçüncü günü doldu. Burada iki doktor binlerce yaralıya yetişmek için insan üstü çaba göstermek zorunda kalıyor. Gerçekten benimde burada kalıp onlara yardım etmem yerinde bir karar. Aslında bir fırkaya iki seyyar hastane gerekiyor. Sıhhiye riyaseti, Balkan Harbine nispetle daha iyi çalışıyor olsa da; ya doktor yokluğu yahut tayin ve dağıtımdaki aksaklıklar dolayısıyla burada iki fırkaya bir seyyar hastane düşüyor.

Maydos Hastanesindeyken yaralı yığınları arasında bunalmış durumdaydık. Burada daha düzenli bir hayat var. Çok sayıda yaralı geliyor. 25 Nisan – 2 Mayıs arası 5.800 yaralıya, 3 Mayısta 1825 daha eklendi. Yaralılardan da duyduğumuza göre yaralanmalar düşmanın saldırılarından değil, zırhlıların düz ve açık arazide yağdırdığı binlerce çelik şarapnel yağmurundan oluyor.

Anı ve Hatıralar

Behçet Sabit Bey cephedeki kumandanlardan, zabitlerden ve erlerden göremediği yerler ve savaşın seyri hakkında dinlediği bilgileri de kaleme almıştır. Kendi yaşadığı ilginç anlara da değinmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır.

1)4.Ağır Topçu Alay Kumandanı Kemal Beyle olan sohbet ve onun hakkındaki düşüncelerini şu şekilde anlatmaktadır:

Küçücük odamızda tugay kumandanı beyefendi ile (4. Ağır Topçu) Alay Kumandanı Kemal Beyefendi ve arkadaşlarla gece saat ona kadar oturup duruma ve geleceğe dair sohbet ediyoruz. Tugay Kumandanı beyefendinin dedikleri mümkünse eğer ne kadar isabetli tedbirler: ‘ Daha fazla mayınımız olsa… Kilitbahirdeki toplardan, fazla olan birkaçıyla Boğaz girişine yakın sahilden ateş edilse… Elimizde kovan yokmuş, ziyanı yok, ben yüze yüze gider, elimle atarım!’ Hakikaten çok gayretli bir insana benziyor. Eğer vatanın kurtuluşu söz konusuysa, vazifesi ve mesuliyeti dışında kalan bir konu bile olsa tenkit etmekten vazgeçmiyor. Daha önce Boğazın müdafaasıyla ilgili bir proje vermişti.

Buna göre Boğazın her iki yakası demiryoluyla donatılacak ve gerekirse seyyar tabyalar zırhlı vagonlarla sevk edilecekti. Bu düşüncesi o kadar takdir olunduğu halde, mali yetersizlik nedeniyle bunun hemen yapılamayacağı cevabının acı ve yıpratıcı sonuçlarını görmek ne kadar zor.

2)18 Mart günü Kilitbahirden gelen bir askerden duyduklarını, sıhhiye onbaşısı Mehmetin tepkilerini ve hislerini ise şöyle aktarmaktadır:

Yanımızdan geçen bir asker Kilitbahirden geldiğini söylüyor. Bugünkü saldırıda kahraman Mecidiyenin yalnızca bir yirmi dörtlüğü mahvolmuş, diğerleri toprak içinde kalmış. Bir zabit ve iki erde yaralanmış. Bu başarılara hamdolsun. Ne anlaşılmaz his, insan savaşın orta yerindeyken bile güldüğü dakika oluyor. İşte sıhhiye onbaşısı Mehmetin ‘ Efendi, onun kumandanı mumandanı da hapı yutmuştur. Cavlağı çekecek temelli!’ deyişi… Biraz zaman geçiyor, bu seferde bizim zavallı Hulusinin ölümü ağlatıyor adamı

3)18 Mart Zaferinin ertesi günü iki zabitten aldığı bilgiyi de şöyle anlatıyor:

16.00. Bu saate kadar bir haber yok. Yalnız misafir gelen iki zabitten bir rivayet var. Sağlamlığının derecesini bilemem ama olaylara yakın olmaları nedeniyle yazmak istiyorum: ‘Düşmanın 8 Marttan 18 Marta kadarki sessizliği aradaki haberleşmenin neticesi için. Amerika ve İtalya, İngilize; ya Boğazı açmasını ya da geçişin kendileri tarafından serbest bıraktırılacağını; böylece gıda maddeleri ve ticari eşyanın taşınmasında karşılaşılan zorlukların ortadan kaldırılacağını bildirmiş. İngiliz yanıt olarak; Boğazın düşmüş olduğunu yalnız politik olarak geçmediğini bildirmiş. Bunun üzerine Amerika elçisi ile ataşemiliterleri bunun doğruluk derecesini görmek için Çanakkaleye gelmişler. Fakat sonuç söylenenin tam tersi çıkınca, tanınan sekiz saatlik süre nedeniyle dünkü sessizlik ortaya çıkmış.’

4) 17 Nisanda ele geçirilen İngiliz denizaltısı E15 hakkında gördüklerini ve sevincini ise şöyle anlatmaktadır:

Saat 06.00. Dehşetli ve aralıksız gümbürtüler, Hasan Mevsuf, Mesudiye ve set bataryalarının art arda şiddetli atışlarıyla uyandım. Etraf ve sahada ses yok. Yalnız muhit ateş içinde. İlk bakışta göze çarpan, Kepez önünde kumlara saplanmış bir denizaltıydı ki bu büyük bir sevinçle karşılandı. Son atışlar ne olur ne olmaz diyerek 06.50.’ye kadar devam edip kesildikten on dakika sonraydı… Tek bir insan göründü; can havliyle beyaz mendil sallayarak teslim olduğunu gösteriyordu. Diğerleri de çıktı, birer birer denize  atladılar. Gönderilen filika denizdekileri topluyor, sahilde biriken askerler bu sersemlemiş, şaşkın erlere Osmanlının büyüklüğünü gösteriyor, kollarını uzatıyorlardı. İşte gümüş gibi parlayan sakin sularda uyuşmuş bir yılan gibi duruyor şimdi o ifrit şekilli alet. Baktıkça içimiz açılacak!

5) Yaralı bir İngiliz esirinin tedavisini yapan Behçet Sabit Bey o an ki duygularını ise şöyle kaleme almış:

Talih bana düşman yarası da sardırdı. Mesleğim gereği yaptığım tedavi sırasında kalbimde acıma ve intikam duyguları çarpıştı. Beride, inleyen, kolunun, bacağının kırık kemikleri etler, deriler arasından çıkan; avuçları arasından kanlar sızarken acılara dayanan, sabreden askerler… Diğer yanda da yalnızca yarasını göstererek benden şefkat bekleyen esirler. İkisi de vatan uğrunda çarpışıyor. Yalnız birisinde İslamın ışığını söndürme, tamamen ortadan kaldırma çabası var. Aldıkları yara onları zaten onları sabaha çıkarmaz.

6) Enfeksiyon nedeniyle kolu kesilmek zorunda kalınan genç bir zabit namzedi ile geçen olayı da şu şekil anlatmış:

Genç bir zabit namzedi, Bingazili… (21. Alay, 2. Tabur, 6. Bölük Başçavuşu Ahmed bin Mehmed). Asım Efendinin bir bölükle düşmana saldırısı sırasında şehit olan bir zabitin yerine kumanda ona verilmiş. O da iki yüz askeriyle hücuma geçmiş. Acımasız, hain düşmanın şarapnel yağmuru altında anayola ulaştığında yanında on beş asker kaldığını görmüş. Koluna isabet eden bir mermi boydan boya kemiklerini parçalamış. Ameliyattan uyanıp da enfeksiyondan dolayı kesilen kolunu gördüğünde, ‘Ben milletime bir daha nasıl askerlik edeceğim!’ demesi içimizde ne derin bir üzüntü uyandırdı.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu