Mehmet Emin Yurdakul: Türk’ün Ateşten Avazı
Mehmet…
Muhammed isminin kısaltılmış ve Türklerce çok benimsenmiş hali…
Anlamı övgüye en fazla layık olan demektir…
Mehmet Emin Yurdakul da bu milletin övgüye en fazla layık olan isimlerinden biri olarak hatıramızda yer edinmektedir…
Edebiyat dünyasına aşinalığı küçükken babasından dinlediği halk hikayelerinden gelmektedir.
“Ben İstanbul lehçesini anamdan, babamdan, sonra Anadolu lehçesini karımdan öğrendim; onun saf ve asil ruhunun kaynaklarından Türklük aşkının kevserini içtim” diyerek bunu destekler.
Türk edebiyatında milliyetçi hissiyatla eserler vermek ilk olarak onun ruh mutfağının ürünüdür… Hece vezni ve sade Türkçe anlayışının adeta sancaktarlığını yapmış kalemini Türklük mefkuresinin ateşten bir pusatı gibi kullanmıştır.
Ona göre bir estetik olmakla beraber toplumun dertleri haykıran milli bir vasıtadır.
O, kalemini şöhret için değil, memleket sevdası için kağıtlarla buluşturmuştur.
Cumhuriyet sonrasındaki milliyetçi edebi anlayışın oluşumunda bariz olarak etkisi gayet gözler önündedir.
Mehmet Emin 13 Mayıs 1869’da İstanbul / Beşiktaş’ta dünyaya geldi.Sıbyan mektebinden sonra Beşiktaş Askeri Rüşdiyesi’ne girdi ve burayı bitirdikten sonra Mülkiye İdadisine devam ettiyse de bir süre sonra buradan ayrıldı.
Maaşsız bir katip olarak Sadaret Dairesi Evrak Kalemi’ndeçalışmaya başladı.
Mekteb-i Hukuk’a başladıysa da iki yıl sonra buradan ayrılmak zorunda kaldı.
İşte bu dönem onun için edebiyat ve tarihin üzerine eğildiği, ilgilendiği bir zaman dilimi oldu. Ruhun asilliğini işlediği ‘’Fazilet ve Asalet’’ adlı eseri dolayısıyla Sadrazam Cevat Paşa’nın tavsiyesi üzerine Rüsumat İdaresi’ne memur sonra da evrak müdürü olarak görevlendirildi. Bu süre zarfında İstanbul’a gelen Cemalettin Efgani ile yakın temas kurdu ve Efgani onun fikir dünyasında geniş yankı uyandırdı.
Takvimler 1897 yılını gösterirken Osmanlı-Yunan Harbi patlak vermişti, Mehmet Emin ise vatansever duygularını kalemin diliyle yüreklere nakış edecekti…
Hece ölçüsü ve sade bir biçimde ilk şiirlerini yazdı.
Ve ‘’Anadolu’dan Bir Ses Yahut Cenge Giderken’’ isimli şiiri Türklük ruhunun faziletini, şuurunu ve cesaretini edebi bir şekilde gönül kubbemizde dalgalandırdı…
Kolayca anlaşılabilen dili edebiyat çevrelerince büyük ilgi gördü.
Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan, Şemsettin Sami; Rıza Tevfik Bölükbaşı gibi edebiyatın usta isimlerince kaleme alınan övgü yazılarının içinde bulunduğu ve saray ressamı Zonaro’nun resimleriyle bezeli kitabı ‘’Türkçe Şiirler’’adıyla yayımlandı.
1907’de ise İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı. Erzurum Rüsumat Nazırı oldu.
II.Meşrutiyet sonrası görev yeri Trabzon olarak değiştirildi. 31 Mart hadisesinden sonra Bahriye Nazırlığı Müsteşarlığı makamına getirildi.1909 yılında Hicaz Valisi oldu, Şerif Hüseyin’le yaşadığı anlaşmazlık yüzünden Sivas Valiliği görevine nakledildi. Sağlık sorunları sebebiyle istifa edip İstanbul’a döndü. Türk Ocağı’nın geçici idare heyeti başkanı oldu. Erzurum vali vekilliğinden sonra emekliye ayrılıp Musul’dan milletvekili seçildi.
17 Aralık 1914 senesine gelindiğinde ‘’Türklerin İlk Milli Büyük Şairi’’ünvanıyla Türk Ocağı derneğince adına büyük bir tören yapıldı.
Çanakkale Savaşı boyunca cephe hattına giderek askere moralini ve maneviyatını körükleyici konuşmalar gerçekleştirdi.
İstanbul’un işgali sonrasında aralarında Mehmet Akif Ersoy üstadın da bulunduğu arkadaşlarıyla beraber Milli Mücadele’ye katıldı.
Cumhuriyetin ilanı sonrasında ise Şarkikarahisar ve Şebinkarahisar’da milletvekilliği yaptı. Sonrasında Serbest Cumhuriyet Fırkası’na katıldı. Urfa ve İstanbul’u da milletvekili olarak temsil etti.
Ulusu için verdiği şanlı mücadelesinden yorgun düşen bünyesi, deyim yerindeyse ona artık ebediyet âleminde kurulmuş olan kutlu ecdadın sofrasına göç etmenin vakti geldiğini söylüyordu…
1944 yılının 14 Ocak günüydü… Yaradan’ın gel buyruğuyla birlikte sonsuzluğa yürüdü…
EY TÜRKLÜĞÜN ATEŞTEN AVAZI,
EY TÜRK’ÜN SİNESİNDE DAİMA ÇARPACAK KUTLU SES,
Aziz hatıranız önünde saygıyla eğiliyor ve sizin o mübarek hakikati haykırışınızı bir kez daha yineliyorum:
‘’Ben bir TÜRK’ÜM, dinim, cinsim uludur…’’
Hüseyin ARLI