Sencer Akademi

Karesi Beyliği’nin Osmanlı Devletine Katılması ve Osmanlı Denizciliğine Katkıları

T.C. DÜZCE ÜNİVERSİTESİ

FEN EDEBİYAT FAKÜLTESİ

Himmet Uçar

TARİH BÖLÜMÜ

Danışman

Doç. Dr. ALİ ERTUĞRUL

Ocak 2022

İÇİNDEKİLER

 

ÖZET…………………………………………………………………………………………………………… 4

GİRİŞ……………………………………………………………………………………………………………. 4

  1. KARESİ BEYLİĞİ………………………………………………………………………………….. 5

1.5.2 ASKERİ TEŞKİLAT…………………………………………………………………………….. 15

1.6 KARESİ BEYLİĞİ İMAR FAALİYETLERİ………………………………………………… 16

  1. KARESİ BEYLİĞİNİN OSMANLIYA KATILMASI………………………………….. 16
  1. KARESİ BEYLİĞİNİN     OSMANLIYA KATILDIKTAN SONRAKİ DEĞİŞEN EKONOMİK VE SOSYAL DURUM…………………………………………….. 28
  2. SONUÇ…………………………………………………………………………………………………… 28
  3. KAYNAKÇA……………………………………………………………………………………………. 30
  4. EKLER…………………………………………………………………………………………………… 32

 

ÖZET

Karesi Beyliğinin Osmanlıya ilhak olması, Osmanlı beyliği için milat sayılabilecek derecede önemli bir olay olmuştur. Karesi Beyliği Selçuklunun dağılmasının ardından Marmara bölgesinde Osmanlıdan gerek ekonomik gerekse de askerî açıdan güçlü bir beylik olarak ortaya çıkmıştır. Osmanlıya ilhakıyla birlikte Rumeli taraflarının fetihleri hızlanmış, Bizans’a karşı Trakya’dan ve denizden gelecek her alandaki desteği kesmişlerdir. Beylik ilerleyen zamanlarda uç beyliği olmanın getirdiği çatışma ortamında dayanamayıp zayıflamıştır.

Yazdığım bu tezimde Karesi Beyliğinin Osmanlıya ilhakı ve denizcilik anlamında katkıları başlığı adı altında ne gibi zorluklarla karşılaştığını, beylerini, beyliğin ekonomik gücünü ve deniz ticaretini, deniz tecrübesini, Osmanlıya nasıl ilhak olduğunu, Karesi emrindeki ileri gelen beylerin nasıl ve ne türlü sebeplerle Osmanlıya ilhak olduğunu veya olmak istediğini ve ilhak olduktan sonraki durumu incelemeye çalıştım.

 

 

Anahtar Kelimeler: Karesi Beyliği, Karesi Beyleri, Karesi Beyliğinin İlhakı, Osmanlı Beyliği, Osmanlı Devleti, Cimbi Kalesi, Karesi Bey, Yahşihan Bey, Demirhan Bey, Süleyman Bey, Orhan Bey

 

 

GİRİŞ

 Tarih boyunca devletler tarihin çeşitli evrelerinde kurulmuş ve yıkılmışlardır. Türkler devlet kurma konusunda kökleri çok eskiye dayanan bir millet olmakla birlikte bu devlet kurma ve yönetme becerisini birçok kez uzun ömürlü veya tarihe ismini iyi veya kötü şekilde yazdıracak bir millet olmuştur. Yine Türkler Alparslan önderliğinde Anadolu’ya geldiklerinde burada bir devlet kurmuş ve bir otorite oluşturmuşlardır. Her devlet gibi bu devlette tarihin yıpratmasına dayanamamış ve yıkılmıştır.

Selçuklu devletinin sarsıntıda olduğu ve Doğudan, Anadolu’ya doğru akın eden Moğol tehdidi Selçuklu devletini tedirgin etmektedir. Moğol tehdidinden kaçarak Anadolu’ya sığınan Türkler Selçuklu devletini ilk başlarda zora bir duruma soksa da ilerleyen yıllarda Bizans’a yakın yerlerde uç beylikleri vererek burada hem göçmen Türklere toprak hem de Bizans’a karşı yıpratıcı bir unsur olarak yerleştirilmiştir.

 

Selçuklu devleti 1243’te Kösedağ savaşının kaybedilmesinin ardından bölgedeki etkinliğini hissedilir bir derecede yitirmiştir. Anadolu’daki beyliklerin devlete olan güvenleri gün geçtikçe azalmaya başlamış ve devlet otoritesi önemli ölçüde zarar görmüştür. Anadolu’da yavaş yavaş ortaya çıkan beylikler devletin tamamen yıkılmasının ardından Anadolu’nun farklı köşelerinde varlığına devam etmişlerdir. Bu karmaşa ortamında Anadolu’nun geleceğini önemli ölçüde etkileyecek olan Osmanlı devleti ve ona ilk ilhak olacak olan Karesi Beyliği de bulunmaktadır. Bu iki beylik Selçuklunun batı bölgesinde bulunan uç beylikleridir. Bizans’a ve Trakya bölgesine akınlar ve yağmalar yapmışlardır. Selçuklu devletinin fiilen yıkılmasının ardından beylikler dönemi de fiilen başlamıştır.

Ben bu tezimde Karesi Beyliğinin Osmanlıya katılması, Karesi Beyliği ve Osmanlı devleti arasındaki ilişkileri bu süreçte neler olduğunu, Karesi Beyliğinin Osmanlıya başta denizcilik olmak üzere hangi alanlarda ne gibi faydaları olduğuna ve Karesi Beyliğinin yetiştirdiği denizcilere ve Osmanlıya genişlemesine katkıda bulunması bağlamında değineceğim.

1)-KARESİ BEYLİĞİ

 

  • KARESİ BEYLİĞİNİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI

 

13. yüzyılın sonları ve 14. yüzyılın başları Anadolu’da beylikler döneminin zirve yaptığı noktaydı. Karesi Beyliğinin tarihinin temellerini bir tarihe dayandırmak gerekirse 11.yüzyılda Anadolu’da bir beylik kurmuş olan Melik Danişmend gaziye kadar gitmektedir.1 Kendisi Anadolu’da kurulan ilk Türkmen beyliklerinden Danişmend beyliğinin kurucusu olarak kabul edilmekle birlikte kendisinin bir savaşçı ve alim olduğu da söylenir. Danişmend beyliği 12. Yüzyıla kadar ayakta kalmıştır. Daha sonra bölgede güçlenen Selçuklu devleti 12. Yüzyılın ikinci yarısından sonra Danişmendlileri himayesi altına alınmış ve bu aileye mensup olanlar, Selçuklu devletinin hizmetine bağlanmıştır. Bu ailenin ileri gelenleri Selçuklu devleti tarafından devletin önemli yerlerine yerleştirilmiş ve Bizans hududuna uç beyliği olarak gönderilmiştir.2

Anadolu Selçuklu devleti zayıfladığı zamanlarda o zamanki adıyla Karesi Beyliği’nin başında Kalem Bey bulunmaktaydı. Bu zayıflığı fırsat bilen Kalem Bey ve oğlu Karesi Bey bölgede fetihlere başlamışlardır. 12. Yüzyılda doğuda büyük bir güç ve tehdit olan Moğol tehdidinden Selçukluyu arada bir tampon bölge olarak görmüşler ve fethettikleri bölgelerden biri olan Balıkesir’i merkez kabul ederek burayı beyliğin merkezi yapmışlardır. Moğolların doğudaki Türkmenlere baskısı artınca Anadolu’ya büyük ölçüde Türkmen göçü yaşanmıştır. Bu Türkmen akınını Selçuklu devleti lehine çevirmek isteyerek gelen Türkmen boylarını Bizans sınırına yerleştirmiştir. Bu göçlerden Karesinin payına düşen ise Dobrucadan olan Ece Halil ve Sarı Saltuk Türklerinin Karesi Beyliğine katılarak Türk nüfusunda önemli ölçüde bir artış yaşatmasıdır.

12. yüzyılın ikinci yarısından sonraki döneme Batı Anadolu uç beyliklerinin “altın çağı” söylemi yanlış bir kavram sayılmaz çünkü Selçuklu devleti o zamanlarda Moğol tehdidinden korunmanın yollarını aramıştır ve uç beylikleriyle fazla ilgilenememiştir. Bunun sonucu olarak beylikler birer birer Selçuklunun emrinden çıkarak kendi bağımsızlıklarını ele almışlardır.

 

1 İsmail H. Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, TTK yay, Ankara, 1984, s. 96.

2 Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri, s. 96.

 

  • BALIKESİR YÖRESİNE GELİŞLERİ VE BEYLİĞİN KURULUŞU

 

Anadolu Selçuklu Devleti Danişmend Beyliği’ni ilhak edip beyliğin başındaki aileyi batı sınırına uç beyi ettikten sonra Anadolu Selçuklu Devleti yıkılana kadar buralarda, yani küçük Misia dediğimiz yerde ikamet etmekteydiler. Daha sonraları Karesi Bey Anadolu Selçuklu Devletinin otorite eksikliğinden faydalanarak topraklarını güneye doğru genişletmiş ve Çanakkale ve Balıkesir yörelerini alarak Balıkesir merkez kabul ederek burada resmen Karesi Beyliğini kurmuştur. Çanakkale’nin alınıp Balıkesir’in merkez kabul edildiğine dair ne Osmanlı ne de Bizans kaynaklarında tarihi bilgiler bulunmamaktadır.3

O dönemde başka güçlü bir beylik olan Germiyanoğulları Kütahya ve Denizli arasındaki sahaya hüküm sürmektedirler. Bu bağlamda çevredeki beyliklere güçlerini göstermişlerdir. Karesi Beyliği de ilk kurulduğunda Germiyanoğullarının himayesinde olup olmadığı resmi olarak geçmese de bölgede önemli bir güç haline gelmiştir. Buradan hareketle Karesi Beyliğinin ilk kurulduğu dönemde Germiyanoğullarına tabi olduğunu düşünebiliriz. Ayrıca Balıkesir ve çevresinin alınmasında da Germiyanoğullarının büyük katkısı olmuştur.

 

3 İbrahim Artuk, “Karesi-oğulları Adına Basılmış İki Sikke”, Tarih Dergisi, S. 33, 1982, s. 287.

 

  • KARESİ BEYLERİ

 

  • KARESİ (KARAİSA) BEY

 

Karesi Bey, Karesi Beyliğinin ilk beyi ve kurucusu olarak kabul edilir. Babası Kalem Bey ile Balıkesir, Çanakkale ve çevresini zapt etmiş ve bugün “Büyük Misia” diyebileceğimiz Batı Anadolu’da Karesi Beyliğini kurmuştur. Karesi Bey’in ne zaman doğduğu bilinmemekle birlikte isminin de tam ve net olarak ne olduğu bilinmemektedir. İsmine gelecek olursak bazı kaynaklarda adının “İsa” olduğu herkesin ona “Kara İsa” dediğinden adının da Karaisa dan türemiş olduğu söylenir. Başka bir kaynağa baktığımız da ise gerçek ismi “Karası” olarak da geçer.4 Karesi Bey babası Kalem Bey ile Selçuklunun zayıfladığı dönemde Balıkesir ve çevresine yerleşerek burada Karesi Beyliğini kurmuş ve denizcilik yapmıştır. Marmara ve adalar denizini hakimiyetine alınca donanmaya önem vermiştir. Soyunun Danişmendi devletinin kurucusu Danişmend gaziye dayandığı bilinmektedir. Bu konuda Tokat’ta bulunan Karesi ailesinden Kutlu Melek ve oğlu Mustafa Çelebiye ait iki mezar taşında yazan soy bağından Karesi Beyin soyunun Danişmend gaziye dayandığını anlamaktayız.5

Karesi Beyin hâkim olduğu toprakların gelişmesi ve kısa zamanda büyümesi, Doğudaki Moğol tehdidi ve kuzeydeki Bulgar baskısıyla gelen göçleri karşılayabilecek durumda ve konumdadır. Bu göçler beyliği kısa zamanda askeri ve ekonomik olarak geliştirmiştir.

Bu güçlenme sayesinde Karesi Bey topraklarını Saruhan Beyliği’nin sınırlarına kadar genişletmiştir. Karesi Bey’in vefatından sonra oğullarından Demirhan Bey Balıkesir’i yönetmek için kalmış Yahşihan Bey Bergama ve bölgesini almıştır.6 Dursun Bey ise Osmanlı hükümdarı Orhan Bey’in yanına kaçmıştır. Ölüm senesi kesin olmamakla birlikte 1330 senesi gösterilmektedir. Karesi Bey’in türbesi bugün Balıkesir’de bulunmaktadır ve kitabesi yoktur.

 

4 Zerrin Günal Öden, “Karesioğulları”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 24, 2001, s. 488.

5 Zerrin Günal Öden, “Karesi Bey”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 24, 2001, s. 487.

6 Öden, “Karesioğulları”, s. 488.

 

  • YAHŞİHAN BEY

 Yahşihan Bey Karesi Bey’in ölümünün ardından başa geçmiştir. Başa geldiği dönemde Osmanlı Beyliği’nden daha güçlü bir izlenim vermiştir. Doğuda Osmanlı Beyliği güneyde Saruhan Beyliği’ne doğru genişlemeye devam etmiştir. Yahşihan Bey başa geçtiğinde beyliğin merkezini Bergama’ya taşımıştır. Bunun sebebi ise Ege Denizi ve Marmara kıyılarının Karesi Beyliği’nin topraklarını genişletmesine imkân vermemesidir. Karesi Beyliği’nin güç ve otorite bakımında altın çağını yaşadığı bu dönemde Yahşihan Bey “han” ve “melik” gibi unvanlar almış ve lakabı da “Şücâeddin” olmuştur. Merkezi Bergama’ya taşımanın hem askeri hem de siyasi olarak önemli olacağını görmüştür.7 Yahşihan Bey Balıkesir’in yönetimini Demirhan Bey’e bırakmış ama merkezi yönetimi de kendi eline almıştır. Yahşihan Bey Edremit’te, Saruhan Beyliği ile Ege Denizinin kuzey kısımlarını, Aydınoğulları Beyliği ise Yunanistan ve adalar bölgesinde faaliyet göstermekteydi. Bu durum Bizans’ı ve Venediklileri hem endişelendiriyor hem de kızdırıyordu.

Bu durum had safhaya ulaştığında Venedikliler, Rodos şövalyeleri ve Bizans’ında içinde bulunduğu bir Haçlı ittifakı yapmayı düşündüler. Yahşihan Bey Edremit Körfezinde pusuya yatmış ve Rumeli’deki kadırgaların geçmesini beklemiştir. 1334 Eylül ayı civarlarında Edremit Körfezinde Türk ve Haçlı ordusu şiddetli bir çarpışmaya girmiştir. Savaşın sonunda Yahşihan Bey zorlukla İzmir Körfezi’ne sığınmıştır. Ağır kayıplar veren Karesi ordusu 100 kadar gemi ve 3000 kadar da askerini kaybetmiştir. Bu yenilgi sonrası Ege Denizi’nde Türk yayılması bir süre aksaklığa uğramıştır. Haçlılar Yahşihan Bey’i İzmir Körfezi’nde yakalayacakken Aydınoğlu Umur Bey Yunanistan seferinden dönerken Haçlıların 30 gemilik donanmasının İzmir Körfezi’ne girdiği haberini aldı. Bu sırada da İzmir koyunda Haçlılar ile Yahşihan Bey arasında bir çarpışma daha yaşandı Umur Bey gelene kadar bu çarpışma bitmiş Haçlı ordusu geri çekilmişti.

Haçlıların Anadolu’ya çıkma çabası başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Yahşihan Bey’e bir daha eski gücüne gelemeyecek şekilde kayıplar verdiren Haçlı ordusu asıl amacı olan İzmir Körfezi’nden Anadolu’ya çıkma planları başarısız olmuştu. Buna rağmen Edremit Savaşı’nın kaybı dolayısıyla Ege’de bulunan Türk hâkimiyetinin de bir süreli kaybı idi. Ancak denizcilik tecrübeleri ileri düzey olan Karesi Beyliği yeniden toparlanmış ve 1337 senesinde Trakya’ya doğru akınlara ve yağmalara yeniden başlamıştır. Bizans yeniden Yahşihan Bey’e saldırmak için donanma hazırlığı içine girişti. 1341 yılında Gelibolu’da Bizans donanması ve Yahşihan Bey’in donanması bir kez daha karşı karşıya geldiler, iki taraf arasındaki çatışmayı Türkler kaybetmişti. Yahşihan Bey birkaç gün sonra tekrar saldırıya geçti, bu kez yine Türkler kaybetti. Ard arda aldığı yenilgiler Yahşihan Bey’in umutsuzluğa düşmesine neden oldu ve barış istemek zorunda kaldı.

Bunların yanında İbn-i Battuta Yahşihan Bey için şu kelimeleri kullanmıştır, “Şehrin hâkimi Yahşi Han’dır. Han sözü bunlar arasında sultan anlamına geliyor. “Yahşi” ise güzel ve kaliteli demektir. Buraya geldiğimiz zaman yayladaydı. Gelişimizi haber alınca bize yemek sundu. “Kudusı” den yapılmış bir elbise gönderdi. Sonra yolu göstersin diye bir kılavuz tuttuk, yüksek ve sarp dağları aşıp Balıkesiri’ye ulaştık.”8

Yahşihan Bey’in tam ölüm senesi bilinmemektedir. Fakat onun Gelibolu’ya 1341-1342 yılları arasında asker çıkarması onun tahminen 1343 yılından önce bir vakitte vefat ettiğini gösterir. Yahşihan Bey Karesi beyliğinin en güçlü döneminde beylik yapmıştır. Yahşihan Bey öldükten sonra beylik kendi içerisinde pek çok karmaşayla yüz yüze kalmıştır. Demirhan Bey’in yönetimini istemeyenler başta Yahşihan Bey’in veziri Hacı İl Bey olmak üzere Karesi Bey’in 3. Oğlu olan ve o sıralarda Orhan Bey’in yanında olan Dursun Bey’i beyliğin başında görmek istiyorlardı. Karesi Beyliğinin Osmanlı beyliğine katılma süreci de Yahşihan Bey’in ölümünden sonraki beyliğin böyle iç karışıklara sürüklenmesiyle olmuştur.

 

 

7 Zerrin Günal Öden, İslam Tarihi ve Medeniyeti, Anadolu Beylikleri, Siyer Yayınları, İstanbul 2018,

8 Ebu Abdullah Muhammed İbn Battuta Tancı, İbn Battuta Seyahatnamesi, çev. A. Sait Aykut, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2000, s. 427.

 

  • DEMİRHAN BEY

 Yahşihan Bey’in ölümünün ardından Karesi Beyliğinin yönetimini Demirhan Bey almıştır. Demirhan Bey, Yahşihan Bey ölmeden önce de söz sahibi idi fakat beyliğin sözü dinlenen önder olarak görülen şahsiyeti Yahşihan Bey idi. Demirhan Bey’in, Karesi Bey’in oğlu mu yoksa Yahşihan Bey’in oğlu mu olduğu tartışmalı bir konu olmakla birlikte genel görüş Karesi Bey’in oğlu olduğu yönündedir. Demirhan Bey, Ulubey olmasının ardından beylik huzursuz bir havaya bürünmüştür.

Demirhan Bey deniz seferlerinde Marmara’da kıyılarına ve Kapıdağ yarımadası taraflarına akınlar düzenlemiştir. Bu akınlardan yıpranan ve sonunun gelmeyeceğini anlayan Bizans, çözümü Demirhan Bey’le anlaşmakta bulmuştur. Dönemin Bizans hükümdarı 3. Andronikosla 1328 senesinde anlaşma imzalamış ve bu anlaşmaya uymuştur.

Demirhan Bey’in başa geçmesi başta vezir Hacı İlbey olmak üzere Evrenuz Bey, Gazi Fazıl Bey ve Ece Bey gibi hatırı sayılır beyliğin ileri gelenleri tarafından rahatsızlıkla karşılanmıştır. Bu durumla ilgili İbn-i Battuta seyahatnamesinde Balıkesir emirini anlatırken şöyle demiştir: “Adı Demürhan’dır. Onda hayır yok bu şehri kuran da babasıdır. Bu meymenetsiz oğul zamanında şehir gelişmiş ve nüfusu çoğalmıştır. İnsanlar da hükümdarın dinini takip ediyor. Onu gördüm. Bana ipekten mamul bir giysi gönderdi”.9 Bu sözlerle Demirhan Bey’in rahata düşkün biri olduğu ve halk nezdinde iyi bir izlenim vermediği kanısına varabiliriz. Fakat El-Ömeri ise Demirhan Bey için tam tersi bir yorum yapmıştır. Bu yorum içerik bakımından da Osmanlı ile karşılaştırma yapmasıyla bize bilgi vermektedir. Ömeri’nin sözleri şöyledir “Burası ikinci kuşağın dördüncüsüdür. Bu memleketin sahibi Demirhan bin Karesidir. Bunun İli, Orhan’ın İline komşu olup kuzeye doğru uzar. Sinop bunun güneyine düşer. Sinop’un yollarından birisi budur. Bu memleketin şehirleri, kaleleri ve askerleri, Orhan İl’ininkinden daha çoktur.10 Bu memlekette yaşayan kişilerin kolları kudret imkân ve uzanma itibariyle daha uzundur. Buranın sahibi sayılamayacak derecede ve kudret ve nimete maliktir. Bu il sahibinin denizde Rumlarla pek çok harpleri vardır. Gemileri denizde rüzgârın önünde sanki uçarak gider. Şehirler o gemilerden titrer”.11 İbni Battuta ve Ömeri’nin bu yorumlarına baktığımızda ikisinin bir nevi taraflı bir bakış açısıyla olayları incelediği anlaşılmaktadır.

Beyliğin ileri gelenleri başa geçmesi için başka birini istemektedirler. Bunun üzerine Orhan Bey’in yanında olan Dursun Bey’in, Karesi’nin başına geçmesini istediler. Orhan Bey bu daveti kabul ederek Ulubat fethinden sonra Balıkesir’e geldi, bunu haber alan Demirhan Bey Bergama kalesine kaçmıştır. Balıkesir’de bir süre kalan Orhan Bey, Dursun Bey’i, Demirhan Bey’i şartlı ikna etmesi için yollamış daha sonra Orhan Bey’in kendisi de Bergama kalesini kuşatmak için yola çıkmıştır. Dursun Bey önden anlaşmak için vardığı sırada surun önlerine geldiğinde kaleden gelen bir ok ile hayatını kaybetmiştir.12 Bu durum Orhan Bey’i derinden üzmüştür. Orhan Bey bu üzüntüyü atlattıktan sonra üzüntüsü öfkeye dönerek Karesi Beyliğinin Osmanlıya ilhak olduğunu ilan etmiştir. Bu durumu duyan Bergama halkı korkarak Demirhan Bey’den teslim olmasını istemiştir. Demirhan Bey böylece anlaşma yolu ile Bergama Kalesinden çıkmış ve Bursa’ya gönderilmiştir. Burada iki sene kalan Demirhan Bey hastalanıp vefat etmiştir. Karesi Beyliği’nin ileri gelenleri Orhan Bey’i davet ederken ona bazı yerler vaat etmişlerdir. Bunlar Bergama, Edremit ve Balıkesir başta olmak üzere Karesi topraklarının büyük bir kısmını kaplamaktadır. Demirhan Bey teslim olunca bu vaat edilen yerler dışında bütün Karesi Beyliği Osmanlı’ya ilhak olmuştur. Olan olaylardan sonra Hacı İlbey oğlunu vezir olarak atamıştır. Karesi Beyliğinin işlerini ona emanet etmiştir. Beyliğin ileri gelenlerinden Evrenuz Bey, Gazi Fazıl Bey ve Ece Bey, Süleyman Bey’in yanına gönderilip ona tecrübe kazandırılması ve fetihlerinde yardım edilmesi istenmiştir.

9 Battuta, İbn Battuta Seyahatnamesi, s. 428.

10 Hüseyin Kayhan, “Karesioğulları Beyliği Ekonomisi”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, S. 22, 2017, s. 55.

11 Şihabeddin b. Fazlullah El-Ömeri, Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım, çev. D. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2014, s. 165.

12 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988, s. 83.

 

  • SÜLEYMAN BEY

 

Bizans kaynaklarında Karesi Beyliği’nin son beyi, Çanakkale civarlarında varlığını sürdüren Süleyman Bey olarak geçer. Süleyman Bey ismi Bizans kaynaklarında geçmesine rağmen kim olduğu ile ilgili tam net bir bilgi yoktur. Yine Bizans kaynakları onun Karesi Beyliği’nin Truva taraflarında bey olduğunu yazmaktadır. Süleyman Bey’in tam olarak Karesi Beyliği’nin hangi koluna ait olduğu da bilinmemektedir. Bazı tarihçiler onun Demirhan Bey’in oğlu olduğunu savunurken bazı tarihçiler ise Yahşihan Bey’in oğlu olduğunu iddia ederler. 1343 yıllarında Süleyman Bey askerleriyle Gelibolu’ya geçip Bizans İmparatoruyla iyi ilişkiler içinde bulunmuşlardır. Birbirlerine çeşitli hediyeler vererek müttefik olmuşlardır. Orhan Gazi’nin, Karesi’nin güney bölgelerini ilhak etmesi ile Süleyman Bey’in ilgisi Truva ve Rumeli tarafına doğru olmuştur.

Süleyman Bey’in Bizans ahalisine yakın olmasının bir diğer sebebi de Bizans kumandanlarından biri olan Vatatzes’in damadı olmasıdır. Ayrıca Süleyman Bey’in kayınpederi o sıralarda Bizans hükümdarı Kantakuzen’e muhalif bir tavır izlemiştir. Böyle bir ortamda Süleyman Bey kayınpederini desteklemiştir. Süleyman Bey Bizans kaynaklarında en son Aydınoğlu Umur Bey’e yardım ederken kayıtlara geçmiştir. Umur Bey İzmir’i kaybetmiştir ve yeni bir donanma kurmak için yardım istemiş bu yardımı ona Bizans hükümdarı sağlamıştır. Umur Bey, Bizans’a giderken Karesi üzerinden geçmiş ve Umur Bey’i dostane bir şekilde ağırlayıp ve uğurlamıştır.

Karesi Beyliği’nin soyunun 18. Yüzyıla kadar gittiği bilinmektedir. Kimileri sultanlık alırken kimileri vakıf yönetiminde bulunmuştur. Bazıları ise de tımar ve müsellem olarak görev alarak Osmanlı askeri teşkilatında bulunmuşlardır. Karesi mezarlarının bugün Zağnos Paşa camisi civarlarında olduğu ileri sürülmektedir.13

 

 

  • KARESİ BEYLİĞİNİN DENİZ TİCARETİ VE EKONOMİK DURUMU

Karesi Beyliği’nin ekonomik durumunu anlamak için üretim dallarına bakmamız gereklidir. Bu konuda ilk bakmamız gereken konu kumaş ve kumaş ürünleri konusu olmalıdır. Diğer İslam devletlerinde ve Anadolu’da olduğu gibi Karesi Beyliği içinde de kumaş üretimi oldukça gelişmiş bir haldeydi. El-Ömerî’ye göre Karesi ülkesinde bol miktarda ipek ve lavdanom üretildiği ve bunların genellikle Hristiyan ülkelere ihraç edildiği ve bu ipeğin Rum taftası ve İstanbul kumaşı imalatı için çok uygun olduğunu, büyük kısmının da bu işte kullanıldığı yazılmıştır.14

Ünlü İtalyan tüccar Francisco Balducci Pegolotti’ye göre Anadolu’da kumaş üretiminin yaygın ve gelişmiş olduğunu söylemektedir. Tüccar Pegolotti’ye göre Karesi Beyliği’ne bağlı Bergama Ayasuluğ limanından geçen malları şöyle sıralamıştır, İplik, yünlü ve pamuklu kumaşlar, elbiseler, buğday başta olmak üzere tahıllar, canlı hayvan, iyi kesilmiş turkuaz, yakut ve zümrüt gibi değerli taşlar, şap, balmumu, şarap ve sabun.15 Bu ürünleri ele aldığımızda Karesi Beyliği limanlarındaki ticaretin ekonomik anlamdaki önemi ve değeri anlaşılmaktadır.

Bu konunun devamının incelenmesi Karesi Beyliği’nin iki önemli merkezi olan Balıkesir ili ve Çanakkale ili bağlamında olmalıdır. Karesi Beyliği’nin ekonomik anlamda gelişmiş olduğunun en iyi tanığı İbn-i Battuta ve Evliya Çelebi’dir. Durum bugünkü Karesi Beyliği ile ilgili edinilen bilgiler bu iki gezginin gözlemlerinin sonucudur. Beylik göç alma konusunda önemli bir noktada olduğu için 1330 senelerinde Balıkesir merkez civarlarında çok kalabalık bir nüfusa sahiptiler ve çok sayıda çarşıları vardı.16 İbn-i Battuta yazılarında anlatırken Balıkesir ilinin çevresini bağlar ve bahçelerle çevrili olduğundan ve Ahilerin bu gelişimde çok büyük paylarının olduğunu yazmaktadır.

Yine başka bir ünlü gezgin olan Evliya Çelebi, Edremit ve çevresini anlatırken her yerde nar ve zeytin ağaçlarının olduğunu Erdek ilçesinde misket üzümünden dokuz çeşit şarap yapıldığını yazmıştır. Yine Edincik ilçesinde de çok çeşit bağ ve bahçe olduğundan bahsetmiştir.17 Edincik’i anlatırken mermer madenciliğine değinmiş buradan çıkan mermerin Bizans dönemine kadar dayandığını söylemiştir. Buradan çıkan mermer ilk önce İstanbul’a gönderiliyor, satışı da orada gerçekleşiyordu. Yine Karesi Beyliği’nin ekonomik gelirlerinden bir başkasının da Manyas Gölü etrafında çıkan sazlar idi bu sazlar zamanında toplanıp işlemleri yapıldıktan sonra farklı renklerde seccade, minder ve döşeme yapılıyordu. İşlenen eşyaların satmak için ise Manyas gölünün yakınlarında bulunan 1000 haneli Bolcaağaç köyünde haftada bir olmak üzere pazar kurulurdu. Tire, Manisa, Balıkesir, Karesi, Kirmasti taraflarından 40-50 bin kişi buraya gelerek alışveriş yaparlardı. Bu uygulamanın Osmanlı döneminde de devam ettiği söylenmektedir.18

Anadolu’nun her yerinde olduğu gibi Balıkesir ve çevresinde en çok üretilen ürün buğdaydır. Edincik, Balıkesir civarında bu konuda başı çekmiş ve adından söz ettirmiştir. Edincik, buğday ve tahıl saklama konusunda büyük depolara ve mahzenlere sahipti. Dükkanların çoğu un satmaktaydı. Bölgenin un ihtiyacı karşılandıktan sonra geri kalan un İstanbul’a ihraç edilmekteydi. Yıllık yaklaşık olarak İstanbul’a gönderilen unun 45, 50 bin çuval olduğu söylenmektedir.19 Nehir üzerinde birçok değirmen bulunmaktadır. Osmanlı devletinin ilerideki iktisadi yapısının Karesi Beyliği döneminden oluşmaya başladığını buradan hareketle anlayabiliriz. Bunların yanında tek ekonomik geçim kaynakları toprak mahsulleri değildi. Balıkesir köle ticareti açından da önemli bir konuma sahip idi. Ünlü gezgin İbn-i Battuta buraları gezmiş, görmüş ve bu pazarlardan birinden de Rum bir cariye satın almıştır.20

Çanakkale’nin ekonomik olarak gelişimine bakarsak da Çanakkale’yi önemli yapan Abidos ilçesi ve limanıdır. Bu liman Bizans döneminde bir gümrük giriş yeri olarak faaliyet göstermekteydi. Akdeniz tarafından İstanbul’a giden gemiler mutlaka buraya uğruyorlardı. Abidos limanının bir başka önemi de İstanbul Fatih Sultan Mehmet tarafından kuşatıldığı vakit denizden gelecek bir desteğin engellenmesi içinde kullanılmıştır. Latinler İstanbul’u istila ettiklerinde Abidos’ta bu istiladan nasibini almıştır. Abidos’un zapt edildiğinde şehirde her türlü mal, erzak, yiyecek, içecek, buğday gibi malzemeler bakımından dolu olduğu geçmektedir.21 Abidos’un bu kadar varlıklı olması önemlidir çünkü boğazdan gelebilecek tehditleri savuşturması gerekliydi. Yine burada da Anadolu’nun büyük kısmı ve Balıkesir’de olduğu gibi buğday üretimi konusunda güçlü olduğu Karesi Beyliği döneminde de bu üretim gücünün devam ettiğini söyleye biriz. Abidos ve çevresinde etnik olarak kalabalık Ermeni gruplar bulunmaktaydı. Bu Ermeni halkın çok önceden boğazın savunulması için buraya gönderildiği söylenmektedir.

13 Öden, “Karesioğulları”, s. 489.

14 Kayhan, “Karesioğulları Beyliği Ekonomisi”, s. 55

15Kayhan, “Karesioğulları Beyliği Ekonomisi”, s. 56.

16 Kayhan, “Karesioğulları Beyliği Ekonomisi”, s. 58.

17 Kayhan, “Karesioğulları Beyliği Ekonomisi”, s. 59

18 Kayhan, “Karesioğulları Beyliği Ekonomisi”, s. 59.

19 Kayhan, “Karesioğulları Beyliği Ekonomisi”, s. 58.

20 Kayhan, “Karesioğulları Beyliği Ekonomisi”, s. 60.

21 Geoffroi de Villehardouin, Konstantinopolis’te Haçlılar, çev. Ali Berktay, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001, S. 109.

 

  • KARESİ BEYLİĞİNİN SİYASİ VE KÜLTÜREL YAPISI

 

  • DEVLET ANLAYIŞLARI

 

Karesi Beyliği devlet anlayışına bakıldığında Selçuklu devlet anlayışından geldiğini söyleyebiliriz. Selçuklu devlet anlayışı “devlet hükümdar ailesinin ortak malıdır” yönündedir. Bu anlayış Karesi Beyliği’nde de devam etmiştir. Beyliklerin başında halk ve aşiret tarafından “Ulubey” unvanı ile isimlendirilmiş bir bey bulunur ve yönetimde Ulubey’in ailesi de yer alırdı. Kardeşi ve çocukları çevre illerde görev alması için gönderilirdi. Ulubey unvanını daha çok aşiretler kullanırdı geri kalan ferman, hutbe ve kitabelerde Emir-i Azam ve Sultan-i Azam olarak nitelendirilirlerdi. Yine merkezde devlet işleri yürütülmesi için Divan Teşkilatı vardı ve Divan’ın başında vezir bulunurdu.

Karesi Beyliği Selçuklu devletinden ayrılmış bir beylik olduğu için devlet anlayışını Selçuklu devletinden almıştır. Yine Karesi Beyliği’nin başına geçen beylerde, başta Karesi Bey olmak üzere Ulubey unvanını almışlardır. Nitekim Karesi Beylerinden Ulubey olan Yahşihan Bey ve Demirhan Bey kendi adına sikke bastırmışlardır. Bunların yanında Yahşihan Bey lakap olarak “Şücâeddin”, “Bey”, “Melik” ve “Han” unvanlarını da kullanmıştır.22

 

22 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1969, s. 99.

 ASKERİ TEŞKİLAT

 

Karesi Beyliği askeri teşkilat yapısı da yine Selçuklu beyliğine dayanmaktadır. Türk-İslam devletlerinde olan tımar sisteminin Karesi Beyliği’nde de olduğunu söyleyebiliriz. Genel olarak Anadolu beyliklerinde görülen askeri geleneklerin birçoğunu Karesi Beyliğinde de bulunduğu varsayabiliriz. Ordu atlı ve yayalardan oluşan, tımarlı sipahilerin “çerik” dediği askerlerden oluşmaktadır. Karesi Beyliği bu yönden de artı bir avantajı vardır, çünkü Karesi ordusu hem kara hem de deniz kuvvetlerinden oluşmaktaydı. Beyliğin kara gücünün önemli bir kısmını atlı askerler oluşturmaktaydı. Beylik, denizcilik anlamında ilerlediği için beyliğin fetih yönü genel anlamda Marmara sahilleri ve Rumeli taraflarına olmuştur. Karesi Beylerinden, Demirhan Bey Bizans devletiyle önemli deniz savaşları yapmıştır. Yahşihan Bey’in ise her daim savaşa hazır gemileri bulunmaktaydı.

 

KARESİ BEYLİĞİ İMAR FAALİYETLERİ

 

Karesi Beyliği imar faaliyetleri dediğimizde beyliğin günümüze kalmış bir imarethane veya yapısı yoktur. Bunları incelemek için ise yapmamız gereken Karesi Beyliğinin yaptığı günümüze kalmayan yapıları incelemektir. Bu konuda ilk bakacağımız yer yaptırmış oldukları vakıflardır. Karesi Bey’in günümüzde Sındırgı’ya bağlı Değirmenciler köyünde Gülten Şeyh ve Bigadiç’e bağlı Yalvaç köyünde Şeyh Emrullah için vakıflar yaptığı anlaşılmaktadır. Karesi Bey’in buradaki vakıf kayıtlarına göre altı çocuğu bulunmaktadır. Bu çocukları için çeşitli köyleri çocuklarına vakfetmiştir.

Karesi Beyliğinin yaptırmış olup günümüze gelmeyen yapıların iki tanesinden İbn-i Battuta seyahatnamesinde bahsetmiştir. Bunlar Ahi Sinan Zaviyesi ile Okuf Köyü Umur Bey Zaviyesidir. Yine Manyas bölgesinde harap halde bulunan T planlı bir imarethane bulunmakla birlikte içerisinde cami, hamam ve bir de türbe olan bir toplu yapı vardır. Osman Bayatlı’ya göre ise Güdük minare camisi 14. Yüzyılda Karesi Beyliği tarafından inşa edilmiştir. Ayrıca bu camii Selçuklu mimarisi etkisiyle yapılmış ve günümüze kadar dayanmış tek eser olarak kabul edilmektedir. Minarenin camisi yıkılmışsa da kendisi günümüzde varlığını devam ettirmektedir.

 

 

2)- KARESİ BEYLİĞİNİN OSMANLIYA KATILMASI

 

  • KARESİ BEYLİĞİNİN OSMANLIYA KATILMA SÜRECİ

12. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde Karesi Beyliği Yahşihan Bey’in ölümünden sonra başa Demirhan Bey’in gelmesi Karesi Beyliği’nin ileri gelenlerini memnun etmemiştir. İşte bu dönemde beyliğin yaşadığı iç karışıklık beyliği ilhaka sürüklemiştir. Beyliğin ileri gelenleri Demirhan Bey’i değil, o sıralarda Orhan Bey’in yanında olan Dursun Bey’i istemişlerdir. Bu konuda Demirhan Bey’e muhalif olan devletin ileri gelenleri Orhan Bey’den yardım istemiş, Balıkesir ve çevresinin Osmanlı’ya verilmesi koşulları ile Demirhan Bey’i baştan indirmesi ve başa Dursun Bey’in getirilmesini istemişlerdir. Orhan Bey bunu kabul etmiş ve Ulubat fethinin ardından Balıkesir’e geçmiştir. Sevinçle ve şölenle karşılanan Orhan Bey’in Balıkesir’e geldiğini gören Demirhan Bey Bergama kalesine çekilmiştir. Orhan Bey, Dursun Bey’i elçi olarak göndererek anlaşma ile çekilmesini istemiştir. Ancak Dursun Bey sur kenarlarına yaklaştığı sıra kaleden gelen bir ok ile vefat etmiştir. Bunu duyan Orhan Bey derin bir üzüntüyle Balıkesir ve çevresinin Osmanlı’ya ilhak edildiğini ilan etmiştir ve Bergama kalesine doğru sefere çıkmıştır. Bergama bölge halkı Orhan Bey’den korkarak Demirhan Bey’e baştan inmesini ve teslim olmasını istemiştir. En nihayetinde Demirhan Bey savaşmadan telim olmuş ve Bursa’ya sürülmüştür. Böylece Karesi Beyliği’nin neredeyse tamamı barış yoluyla Osmanlı’ya ilhak olmuştur. Karesi ilhak olduktan sonra Orhan Bey burayı Süleyman Bey’e ikta olarak vermiştir.23 İlhak tarihi iki tarih verilmiştir birisi 1348-1349 diğeri ise 1349-1350’dir. İlhak halk tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. Bu tarihler tahmine ve yoruma dayalı tahminlerdir tam tarih kesin olarak bilinmemektedir.

23 Öden, İslam Tarihi ve Medeniyeti, s. 39.

 

  • KATILMA SÜRECİNDEN SONRA KARESİLER

Karesi Beyliği’nin, Osmanlı’ya katılma süreci resmi olarak Demirhan Bey döneminde başlamıştır. Demirhan Bey baştan indirilince başa Orhan Bey tarafından Süleyman Bey, ikta toprağı olarak bölgeyi himayesi altına almıştır. Karesi Beyliği’nin ilhakın sonucunda ilhakta büyük payları olan Hacı İlbey, Gazi Fazıl, Yakup Ece ve Evrenos Bey Osmanlının emri altına girmiş ve önemli faydalarda bulunmuş denizcilerdi. Özellikle Osmanlının Rumeli’ye geçişinde ve ardından gelen fetihlerde Osmanlı devleti adına önemli roller oynamışlardır. Karesi’nin önemli ve ileri gelen beylerinin Karesi’nin Osmanlı’ya katılmasının sebepleri olarak Bizans’ın artan baskısını sebep olarak görüyorlardı.

Orhan Bey, Karesi Beyliği’ni ilhak ettiğini duyurduğunda beyliğin Bizans’a yakın Aydıncık, Biga ve Lâpseki taraflarındaki sahiller henüz Karesi Beyliğinin himayesine geçmemişti. Süleyman Bey başa getirildikten sonra zamanla buraları fethetmiştir. Yarım yüzyıl boyunca Bizans’ın başında olan Katankuzenos’u Türklerle yakınlaştırmıştır. Bu durumun sonucu olarak Türkleri paralı asker olarak görmeye başlamış Avrupa taraflarını bu ücretli askerlerle koruma düşüncesine gitmiştir. Yine Karesi Beyliği’nin ileri gelen beyleri başı çekmiş ve Rumeli’ye geçişi denizcilik deneyimleriyle birleştirerek Balkanlara ilerleme yolunu açmıştır.

Bu süreç ilk olarak Hacı İlbey’inin Süleyman Paşa’yı Rumeli’yi alma hevesi ile doldurmasından kaynaklanmıştır. Hacı İlbey Süleyman Paşa’ya danışmanlık yaptığı sıralarda Rumeli ile ilgili ona çeşitli bilgiler sağlamıştır. Yapılan yağmalardan dönen akıncı beyleri bölgeyi iyi bilmelerinden kaynaklı olarak da Süleyman Paşa’nın Rumeli kıyılarına çıkma hayali her geçen gün daha da kuvvetlenmiştir.

 3)-KARESİ DENİZCİLİĞİ 

  • KARESİ BEYLİĞİNİN DENİZCİLİK TECRÜBESİ

 Karesi Beyliği, Selçuklu’nun Danişmend Beyliği’ni ilhak ettikten sonra Danişmend gaziyi Bizans sınırına uç beyi yapmıştır. Karesi Beyliği’nin denizcilik faaliyetleri böyle başlamıştır diyebiliriz. Fakat Danişmend Gazi uç beyliği yapılmadan önce de bulunduğu bölgede denizcilik faaliyeti yapılmaktaydı. Birinci beylikler döneminde Çaka Beyliği bölgede denizcilik anlamında önemli ilerlemeler kaydetmiştir. Karesi Beyliği de Çaka Beyliği’nden beridir gelen tecrübeden faydalanıp kendilerini öne çıkarmışlardır. Gerek Bizans’a karşı askeri olarak gerekse de ticaret bakımında önemli limanlara sahiplerdir. Tabii ki Türklere de bu denizcilik tecrübesinin tamamını kendileri üstlenmemiştir. Türkler Anadolu’yu mesken ettikleri vakit Bizans’ın Anadolu’daki nüfuzu Balkanlara kaymıştır. Türkler Anadolu’ya yerleştiklerinde Anadolu’ya girdiklerinde Bizans kökenli halka zulüm göstermekten kaçınmıştır. Bizans kökenli halkta durumlarını kabullenerek Türklerle birlikte yaşamaya alışmışlardır. Böyle bir ortamda elbette yine herkes kendi uğraşlarına kendisinin en iyi olduğu işlerde öne çıkıp yapmaya devam etmiştir. Türkler denizcilik tecrübesini de öğreneceği Bizanslı ustalar. işçileri ve Bizans’tan kalan limanları kullanmaya devam etmişlerdir.24

Selçuklu Devleti Bizans’tan aldığı her askeri yenilgide denizlerdeki hakimiyetini kısa süreli de olsa ya duraklama ya da denizlerde daha dikkatli olma yoluna gitmiştir. Karesi Beyliği’nin Osmanlı Beyliği’ni ilhakında denizcilik alanındaki en büyük katkılarını 4 büyük denizci vermiştir. Bu denizciler başta Hacı İlbey olmak üzere Ece Bey, Evrenuz Bey ve Gazi Fazıl Bey olmuştur. Osmanlı’ya katılmalarıyla birlikte denizde önemli zaferler almış şahsiyetlerdir.

Karesi Beyliği bulunduğu konum itibariyle denizcilik konusunda gelişmesi mecburi bir konu haline gelmiştir. Gerek Bizans’tan gelecek olan askeri tehdidi savunmak gerekse de Ege denizine açılıp diğer beylikleri de geçip Anadolu’ya yeniden ayak basabilme hayali olsun Bizans’tan gelecek tehditleri savuşturacak, ilk ve en yakın beyliktir. Böyle bir durumdayken Karesi’nin Osmanlı’ya ilhak edilmesi ve kuzeye doğru daha fazla kara yoluyla açılma imkanının kalmaması ileri dönemlerde onları Trakya ve balkanlara açılma yönünde önemli ilhamlarda bulunacaktır.

24 Ahmet Yaşar Ocak, “Anadolu Beyliklerinde Ordu ve Donanma” Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı, ed. Ahmet Yaşar Ocak, Ali Uzay Peker, Kenan Bilici, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2006, s. 9.

 

  • DONANMA

 

Donanma konusunda da Karesi Beyliği denizcilikle aynı eksende ilerlemiştir. Beylik çoğu konuda olduğu gibi bu konuda da Selçuklu donanma teşkilatını devam ettirmiştir. Yine denizcilik tecrübesinde olduğu gibi donanmada Çaka Bey döneminde gelişme göstermeye başlamıştır. Karesi Beyliğinde donanma dediğimiz öne çıkan iki isim Demirhan Bey ve Yahşihan Bey’dir. Gerek Demirhan Bey’in Ege denizinde Bizanslılarla olan savaşı gerekse de Yahşihan Bey’in donanma gemilerini her daim savaşa hazır tutması ile Karesi Beyliği’nin kırk, kırk beş yıllık ömründe öne çıkan, denizde aktif ve adı duyulan beyler idi. Bu beylerin yanında da Süleyman Bey’in de hatırı sayılacak derece denizcilik tecrübesi vardır. Tabii ki bu denizcilik tecrübesinde akıl hocası ve veziri Hacı İlbey’inin de katkısı büyüktür.

Karesi Bey’lerini donanma üzerine incelemek gerekirse ilk başta Karesi donanmasını meydana getiren kişi olarak Karesi Bey vardır. Karesi Bey Marmara ve Ege denizindeki sahilleri aldıktan sonra donanma ihtiyacını fark etmiş ve bu konu üzerine yoğunlaşmıştır. Donanmayı kurduktan sonra Karesi Beyliği Rumeli tarafına 2 sefer yapmıştır fakat Karesi Bey bu seferleri göremeden ölmüştür. Karesi Bey Marmara kıyılarını aldığında ona “Emir-ül Savahil” yani sahillerin emiri lakabı takılmıştır. Beyliğin ilk bilinen deniz savaşını ise 1331 senesinde Yahşihan Bey yapmıştır. Emrindeki 70 tekne ile Akdeniz’den Ferecik’e yani Batı Trakya kıyılarına bir sefer düzenlemiştir. İkinci sefer ise 1333 senesinde yine Akdeniz’den Aynaros yarımadasına 70 gemi ile gerçekleşmiştir.

Bizans Anadolu’yu hak yurtları olarak görmekte ve yeniden fethedip Kudüs’e inmek istemektedirler. Bunun için ise tarihin farklı zamanlarında Haçlı ordusu adı altında Türkleri Anadolu’dan atmak için birleşik bir ordu ile seferler düzenlemişlerdir. Bu seferlerde diğer uç beylikleri gibi Karesi Beyliği de Haçlı ordusuyla çarpışmıştır. 1334 yılında Edremit körfezinde Yahşihan Bey’in emri altında bulunan Türk donanmasıyla bir savaşa girmiştir. Yahşihan Bey bu deniz harbinden yenik çıkmış ve 100 gemi ve 3000 kadarda askerini kaybetmiştir.25 Yenilgiyle birlikte Yahşihan Bey İzmir körfezine çekilmiştir. Nitekim Haçlılar da zayıf duruma düştüğü ve Aydınoğlu Umur Bey’in başka bir deniz seferinden döndüğünü duyunca geri çekilmişlerdir. Yahşihan Bey bu yenilgiden sonra yine toparlanıp saldırsa da başarılı olamamıştır.

Türklerin Marmara ve Ege kıyılarının bu kadar hızlı ele geçirmesinin başka bir nedeni de vardır. Bizans 1283 yılında donanmanın Bizans ekonomisine çok fazla yük getirdiği gerekçesiyle kaldırmıştır.26 Bu da korunması gereken kıyıları korumak için gerekecek kaynağın yetersiz olması nedeniyle de Türkler bölgedeki sahilleri hızlı ve kolay bir biçimde elde etmişlerdir. Sadece Karesi Beyliği olmamakla birlikte bölgedeki Haçlı donanmasının zayıf olması sebebiyle Ege ve Marmara’ya kıyısı olan Aydınoğlu Beyliği, Saruhan Beyliği de dahil olmak üzere Rumeli taraflarına pek çok seferler düzenlenmiştir. Haçlı seferlerinden alınan yenilgiler dışında Ege, Marmara kıyıları ve denizler Türklerin hakimiyetinde kalmıştır.

Ömeri, “Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım” eserinde sekiz ve dokuzuncu fasıllarında Karesi Beyliği’nin donanması hakkında bazı önemli bilgiler vermiştir. Sekizinci fasılda ilk olarak Demirhan Bey’den bahsederek donanması hakkında şu kelimeleri kullanmıştır “Bu ülkenin beyi, savaş tecrübesi olan güçlü biridir ve tuzağa düşürülmeyecek kadar uyanıktır. Greklerle sürekli savaş halindedir ve bu amaçla denizde kalabalık bir filosu vardır.”27 Yine El-Ömeri dokuzuncu faslında da Yahşihan Bey’in donanmasından bahsederek şunları söylemektedir “Yirmi bin kadar atlı savaşçısı vardır, fakat piyadesi yoktur. Ülkesi Rumların topraklarıyla hemhuduttur. Rumlarla kavgalıdırlar; bu yüzden bir savaşır, bir barış yaparlar. Askerleri savaşçıdır. Gemileri denizde her an harekete hazırdır. Askerleri savaşta asla atlarının gemini geri kırmaz, gemilerinin yelkenlerini hiçbir zaman indirmezler. Şehirlerin tabyaları, sahra sakinleri onları asla durduramazlar. Onları yenecek bir ordu yoktur.”28 Bu sözlere bakıldığında hem Yahşihan Bey’in hem de Demirhan Bey’in ayrı ayrı ordular olmak üzere hatırı sayılır derece bir donanma gücü vardır.

İbn-i Battuta seyahatnamesinde Demirhan Bey’den bahsederken biraz kötülüyor gibi dursa da savaş ve askeri güç açısından güçlü olduğunu el-Ömer’nin bu sözlerinden anlamaktayız. Yahşihan Bey’den de bahsederken yine ordu gücü ve ordunun gözü pek kimselerden oluştuğunu ve asla geri adım atmayacağının üzerinde durarak bize askeri gücünden bahsetmektedir. El-Ömer’i bu sözleriyle Karesi donanması hakkında az çok bilgi vermektedir.

 

25 Zerrin Günal Öden, İslam Tarihi ve Medeniyeti, Anadolu Beylikleri, Siyer Yayınları, İstanbul 2018, s. 38.

26 Hüseyin Kayhan, “Beylikler Dönemi Türk Denizciliği ve Amiral Karamürsel Alp”, Uluslararası Karamürsel Alp ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu-II, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, İzmit 2015, s. 257.

27 El-Ömeri, Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım, s. 165.

28 El-Ömeri, Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım, s. 166.

 

  • RUMELİYE GEÇİŞ

 

Karesi Beyliği Osmanlı’ya ilhak olduktan sonraki süreçte Karesi Beyliği’nin emri altında bulunan ordu, donanma ve iş gücü hepsi Osmanlı Devleti’nin emri altına girmiştir. Artık Osmanlı bir öncekine göre daha kuvvetli bir yaya ordu gücü, denizde donanması ve denizcilik tecrübesine sahip paşaları vardı. Rumeli taraflarında Türkler ilk toprağı aldıklarında Bizans tahtında Kantakuzenos isminde birisi vardı. Kantakuzen tahta geçtikten sonra Türklerle birçok anlaşmalar yapılıp bozulmuştur. Kantakuzen bölgede Türklerle sürekli iyi veya kötü yollarla etkileşim içindeydi. Bu ilişki Orhan Bey Kantakuzen’in kızı Theodora Hatun’u eşi yapmasıyla başka bir boyuta taşınmıştır.

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Kantakuzen Türkleri paralı asker olarak görmüştür. Yine 13. Yüzyılın ikinci yarısına doğru Sırp kralı Duşan Selanik şehrini fethetmek istemiş ve 1348 senesinde Duşan, şehri kuşatma altına almıştır. Kantakuzen böyle bir durumda Orhan Bey ve Umur Bey’in askeri desteği ile Duşan’a saldırmak istemiştir. Kantakuzen damadı olan Orhan Bey’den yardım istemiş ve Orhan Bey, Süleyman Paşa komutasında 20.000 atlı göndermiştir. Ayrıca donanmanın desteğinden de faydalanarak yirmi iki gemiyle de Umur Bey destek olmuştur.29 Fakat Umur Bey seferde olduğu için onlara katılamamış ve sefer esnasında vefat etmiştir. Umur Bey’den destek gelmemesi üzerine Kantakuzen Sırplara karşı bir yenilgi almıştır. Süleyman Paşa, Kavalalı’nın Sırplara esir düşmesiyle geri çekilmiş. Sırplar ise bütün Kuzey Yunanistan’ı işgal etmişlerdir. Süleyman Paşa ise Rumeli taraflarına sığınmıştır. Bu sıralarda Kantakuzen ve Orhan Bey yeniden birleşerek saldırmayı planlamışlardır. Kantakuzen, Cenevizlilerle anlaşma yapıp onları da yanlarına çekerek Trakya’ya doğru bir askerî harekât düzenlemiştir. Sırp kralı Duşan ise 40.000 atlıdan oluşan bir ordu ile bu harekata karşılık vermiştir. Orhan Bey’in oğlu Süleyman Paşa ise Duşan’ın gönderdiği bu orduyu başarılı bir şekilde savuşturmuştu. Süleyman Paşa daha sonraları ganimet için Kantakuzen ile Bulgaristan taraflarına akınlarda bulunmuş, kışı ise Cimbi kalesinde geçirmiştir.

Aşık Paşazade’ye göre Aydıncık tepesinden Rumeli tarafına bakmış ve hayrete düşerek buraları fethetmeyi düşünmüştür. O zamanın Karesi Beyliği’nden Osmanlı’ya geçen denizci beylerinden ve ayrıca akıl hocalığı danıştığı Ece Bey ve Gazi Fazıl Bey’e danışarak Rumeli’yi fethetme kararına varmıştır. Aşık Paşazade Cimbi kalesinin fetih yoluyla alındığını savunur ama yukarıda bahsini ettiğimiz Süleyman Paşa’nın Kantakuzen ile Bulgaristan üzerine yaptığı akınlardan sonra kışı geçirmek için Cimbi kalesini Kantakuzen geçici olarak Süleyman Paşa’ya vermesi ve Süleyman Paşa’nın kaleden çıkmayıp Trakya’ya yerleştiği genel olarak tarihçilerin kabul ettiği kanıdır. Halil İnalcık ise Çimpe kalesinin Bolayır’ın fethi sonucu Gelibolu’da, stratejik bir konumda, elde edilen bir yer olmasıyla mümkün olduğunu savunur.30 Süleyman Paşa’nın Kozludere’ye 3000 adam çıkarmasıyla, Süleyman Bey, Ece Bey ve Gazi Fazıl Bey ile Gelibolu abluka altına alınmış ve babası Orhan Bey’e haberi ileterek buraların korunması için adam ve imarı için kaynak gerektiğini bildirmiştir. Kısaca toparlamak gerekirse Cimbi kalesinin fethi ile ilgi birçok görüş mevcuttur. Fakat bu görüşler bir yana bırakıldığında Osmanlının ileriye dönük Trakya taraflarına olan fetihlerini bir nebze olsun daha kolay hale getirmekle birlikte Türklere fethedilecek yeni topraklara bir kapı açmıştır.

29 Halil İnalcık, “Osmanlı Sultanı Orhan (1324-1362) Avrupa’da Yerleşme”, Belleten, S. 266, 2009, s. 85.

30 Halil İnalcık, “Osmanlı Sultanı Orhan”, s. 87.

 

 

  • KARESİ BEYLİĞİNİN OSMANLI DENİZCİLİĞİNE KATKILARI

 

  • HACI İLBEY

Osmanlı’nın Karesi Beyliği’ni ilhakıyla birlikte Osmanlı Beyliği’nin emri altına girmiş Karesi Beyliği’nin önemli ileri gelenlerinden biridir. Adının tam olarak ne olduğu bilinmemektedir. Kaynaklarda sadece Hacı İlbey olarak geçer. Demirhan Bey döneminde Demirhan Bey’in veziri iken Osmanlı’nın Karesi’ye ilhakı sırasında Osmanlı’nın hizmetine girmiştir. Demirhan Bey’den sonra başa geçen Süleyman Bey’e önderlik ederek Süleyman Bey’i Rumeli taraflarına seferlerde bulunulmasına teşvik etmiştir. Nitekim Gelibolu ve Trakya taraflarındaki fetihlerde önemli rolleri olmuştur. Buralara yapılan seferlerde ordunun başına önderlik etmiştir. Tekirdağ ilinin Şarköy civarlarında eski bir kale olan Koyunhisar kalesini alarak buranın muhafızı olmuştur.31 Buraya hâkim olan Hacı İlbey Malkara ve İpsala’nın fetihlerinde de bulunmuştur. Dimetoka, Hayrabolu ve Çorlu taraflarına akınlar düzenledi. Osmanlı’nın Bizans ile anlaşma imzalamasından sonra devletin miskinlik haline bürünmesinin önüne Lala Şahin Paşa ve Evrenuz Beylerle birlikte geçmiştir.

Hacı İlbey’in en çok namını konuşturan olay ise Bizans’a karşı dolayısıyla Haçlı ordularına karşı kazandığı Sırpsındığı savaşıdır. Haçlılar ile Sırpsındığı savaşında komutan Lala Şahin Paşa’dır. Şahin Paşa düşmana dair bilgiler edinince Hacı İlbey’i yanına çağırarak yanına alacağı beş bin kişilik orduyla baskın yapmasını istemiştir. Düşmanı gördüğünde geceyi beklemiş ve gecenin karanlığından istifade etmiştir. Hacı İlbey’in orada düşmana verdirdiği zayiat öyle ağırdı ki savaşı bütün Haçlı ordusunun gözünü korkutmuştu.32 Haçlı ordusunun Osmanlı’nın Rumeli’deki yayılma politikasını kırıp Rumeli’den atma hayalleri de büyük bir bozguna uğramıştı. Kısacası Osmanlı’nın yükseliş dönemine girdiği dönemde Osmanlı’ya büyük katkılar sağlamıştır. Gerek Karesi Beyliği’nde gerekse de Osmanlı Devleti’nde önemli bir kişiliğe sahip olmuştur. Osmanlı’nın genişlemesindeki ilk adımlardan biri olan Karesi Beyliği’nin Osmanlı’ya ilhakında ve Osmanlı’nın Rumeli kıyılarına geçip buradan Balkanlara yönelmesinde, özellikle bu yönden büyük katkıları olmuştur. Hacı İlbey’in, Murad dönemine kadar yaşadığı ve I. Murad’ın emrinde de çalıştığı bilinmektedir. Tam ölüm tarihi ise 1365 olarak kabul edilmekle birlikte ölüm sebebi de şüphelidir. Lala Şahin Paşa’nın onu zehirlediği söylenir. 

31 Abdülkadir Özcan, “Hacı İlbey”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 14, 1996, s. 482.

32 Tuba Karakaya Avcı, Ahmet Refik’in “Tarih Okuyorum” Adlı Eseri, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 2007, s. 27.

 

 

 

  • ECE HALİL BEY

 Karesi Beyliği’nin Osmanlı’ya ilhakından sonra Osmanlı’nın hizmetine giren denizci şahsiyetlerindendir. Kendisinin Sarı Saltuk’un öğrencisi olduğu ve onun yanında eğitim aldığı kaynaklarda geçmektedir. Kendisi kaynaklarda genel olarak Sarı Saltuk Türkmenlerinin reisi olarak anılır. Osmanlı’nın Rumeli’de ve Trakya taraflarında fetih hareketlerine önderlik eden ilk Türkmen beylerindendir. Sarı Saltuk’un hocasının Hacı Bektaşi Veli olduğu bilinmektedir. Hacı Bektaş’ı Veli’nin Sarı Saltuk’u Hristiyan topraklarına İslam’ı yaymak için gönderdiği ilk öğrencilerindendir. Sarı Saltuk bir gün gördüğü rüyası üzerine Ece Halil’i halefi olarak seçmiştir.33 Sarı Saltuk rüyasında Ece Halil’i Rumeli ve Anadolu’ya ışıklar saçar bir biçimde gördüğünü ve Sarı Saltuk Türkmenlerinin başına geçtiğini görmüştür. Tabii ki de bu bilgiler kulaktan dolma haberler halinde kalmıştır. Onunla ilgili elimize ulaşan ve ona en yakın zamanda yaşamış kişi Aşık Paşa bile onunla ilgili bilgileri Ece Halil vefat ettikten 50 sene sonra yazmıştır. Geriye kalan kişiliği menşei ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Bizans kaynaklarına bakıldığında da Ece Bey’in Türkopollerin reisi olduğu söylemektedir. Bizanslılar o zamanlarda Hristiyanlaşmış Türklere Türkopoller demekteydi.

Ece Bey yaşamı boyunca Trakya bölgesinde aktif roller oynamıştır. 1309 senesinde Trakya kıyılarında dolaşarak İstanbul’un Teselya ile olan irtibatını kesmiştir. Bu durum Bizans’ı rahatsız etmiş ve harekete geçirmiştir. O zamanın Bizans İmparatoru Andronikos ona dur diyebilmek için anlaşma yapma yoluna gitmiştir. Anlaşmaya göre Ece Bey ve askerlerinin mallarıyla birlikte güvenli bir şekilde Anadolu’ya geçirilmesi teklif edilmiş ve gereken gemi tedarikinin de Cenevizler tarafından yapılacağını söylemiştir. Taraflar anlaşmayı kabul etmiştir, fakat ganimetler gemilere yüklenirken Bizans askerlerinin ganimetten eksiltme yapması anlaşmanın bozulmasına sebebiyet vermiştir.

Başka bir anlatıya göre ise Türkmenlerin az olmasından faydalanarak onları teslim almayı düşünmüştü. Ece Bey civardaki bir kaleye çekilerek Anadolu beylerinden biri olan Karesi Bey’den yardım istediği sanılmaktadır. Bizans’ın müşterek imparatoru Mikhail Palailogos, Ece Bey ile anlaşma yapmak istemiştir ancak Ece Bey bu teklifi geri çevirmiştir. Bunun üzerine Bizans imparatoru ve Ece Bey bir savaşa girmişve Bizans imparatoru bu savaştan ağır bir şekilde yenilgi ile çıkmıştır. Müşterek imparator Ece Bey’e karşı sancağını, hazinesi ve tacını kaybetmiştir. Ece Bey bölgede yeniden faaliyetlere başlamışsa da Bizans imparatoru ikinci kez Ece Bey’e Gelibolu civarlarında saldırmıştır. Bu kez Ece Bey hem Sırplar hem Bizans hem de Cenevizlilerin arasında kalmıştır. Ece Bey ve adamları ağır bir yenilgi almıştır.34 Ece Bey’in Karesi Beyliği’ne hizmeti bu olaydan sonra olmuştur. Zar zor birkaç adamıyla Karesi kıyılarına çıkan Ece Bey Karesi Bey’in Emir-ül Ümerası olmuştur. Karesi Bey öldükten sonra ve Karesi Osmanlı’ya ilhak olduğunda Osmanlı’nın emrine girmiş, Süleyman Paşa’ya destek olmuş ve Gelibolu adasının alınmasında büyük katkıları olmuştur. Fakat bu bilgiler dışında Aşık Paşazadenin eserlerine bakıldığında Ece Halil’in 1312 yılında olan savaşta vefat ettiği ve Gelibolu’yu fethetmede yardımcı olan kişinin Yakup Ece olduğunu söyler. Aşık Paşa Yakup Ece’nin Gelibolu adasının alınmasında yardımcı olduğu için fethedilen bir yere Eceabat denilmesi de buradan geldiğini söylemektedir. Toparlamak gerekirse Ece Bey’in kesin olarak kim olduğu bilinmemektedir. Ölüm tarihinin de 1312 mi yoksa 1356 mı olduğu da net bir bilgi değildir.

33 Zerrin Günal Öden, “Ece Bey”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 10, 1994, s. 380.

 

  • EVRENUZ BEY

Evrenuz Bey, Osmanlı’nın Balkanlara yerleşmesi ve orayı yurt edinmesinde rol oynayan diğer bir denizci uç Beyi’dir. Karesi Beyliği’nin ilhakı Osmanlı Devleti açısından sanki Rumeli taraflarını fethetmede bir dönüm noktası niteliği taşımaktadır. Ece Halil, Hacı İlbey şahsiyetleri kadar önemli işler yapmış Rumeli, Trakya ve Kuzey Yunanistan’da aktif roller  oynamıştır. Evrenuz Bey ile ilgili bilgilerin genelini zamanın Bizans yazılı kroniklerinden almaktayız. Kaynaklarda adının Evrez olduğu ve Evrenosoğullarının atası olduğu geçmektedir.35 Tarihi kaynaklar onun güçlü bir akıncı beyi olduğunu söyler. Kaynaklar Evrenuz Bey ve I. Beyazıt hakkında pek olumlu kelimeler kullanmadan ona “Zorbanın komutanı” olarak hitap eder. Bu yazılar Doukas’ın “Historia” isimli eserinde geçmektedir. Yine aynı eserde zorbanın onu Mora seferine gönderdiği ve oraları yağma ile yakıp yıktırdığı da geçmektedir. Doukas, I. Murat için “zorba” tabirini kullansa da Evrenuz Bey’e kötü bir hitapta bulunmamıştır.

Bunların dışında Evrenuz Bey Osmanlı devletinin ilk duraklama devri olan Fetret Devrini de bizzat görmüş birisidir. Musa Çelebi ve Mehmet Çelebi taht kavgasına tutuşmuşken Mehmet Çelebi, Evrenuz Bey’e haber yollayarak geri gelmesini ve onu desteklemesini istemiştir. Yine Evrenuz Bey I. Mehmet’in emriyle Eflak ve Erdel’e yağmalar düzenlediği de Bizans kroniklerinde geçmektedir. Evrenuz Bey’in Trakya taraflarındaki başarılı seferleri, elde ettiği mal ve şöhret onun soyundan gelenlerde büyük kazançlar sağlamıştır. Yine Bizans kaynaklarında Yunanistan’da bir yerleşim yeri olan Yenice-i Vardar’da vakıf köyleri olduğu geçmektedir. Evrenuz Bey sadece Batı seferi yapmamış, Doğuda da akınlara çıkarak İpsala kalesinin alınmasında katkı sağlamıştır.36

Evrenuz Bey’in adının geçtiği kaynaklar Bizans kronikleriyle sınırlı değildir. Aşıkpaşazade de Evrenuz Bey hakkında çeşitli bilgiler vermiştir. Aşıkpaşazade, Evrenuz Bey ve Hacı İlbey’i özellikle ön plana çıkarmıştır. Bunun nedeninin ise Trakya ve Yunanistan topraklarında aldığı önemli başarılar olabilir. Yine Aşıkpaşazade, Evrenuz Bey’in başarılarından dolayı ona “Gazi” unvanıyla hitap etmiştir. Başka bir yazar olan Neşri de Evrenuz Bey hakkında konuşmuşsa da bunu Aşıkpaşazade’den rivayet aldığı biçimde yazmıştır. Neşri, Evrenuz Bey hakkında yazarken onun Sultan Murad’ın subaşı olduğu, Hicaza gidip Kâbe’de tavaf ettiğini ve Sultan Murad’a yetiştiğini, Evrenosoğullarının onun neslinden olduğunu ve Evrenoslu demenin hikmetinin bu olduğunu yazmıştır.37 Buradaki Kâbe’yi tavaf ettikten sonra Sultan Murad’a yetişti derken demek istenilen I. Kosova savaşına hazırlık ve moral sağlamasıdır. Evrenuz Bey’in Karesi ümerasından olduğunu yazan Osmanlı tarihçileri ise İbn-i Kemal ve Hoca Saadettin’dir. Karesi Beyliğinin emri altındayken Osmanlıya geçen dört Karesi yiğidi arasında zikredilmiştir.38

Evrenuz Bey, Hacı İlbey ile Malkara’yı, İpsala’yı fethetmiş ve Edirne’nin fethine katılmıştır. Bunların ardından I. Murad’ın emriyle Batı Trakya’ya geçerek Dimetoka ve Gümülcine’yi Osmanlı topraklarına katmıştır. Hacı İlbey’i ile Sırpsındığı savaşını kazandıktan Sultan Murad’ın emriyle Balkanlar fetih için 3 kola ayrıldı. Evrenuz Bey sol kolu yani Batı kısmında kalan tarafı almıştı.39 İlerleyen yıllarda önemli ticaret yollarının olduğu Makedonya’yı da fethetmiştir. Ardından Murad’ın emriyle I. Kosova savaşına girişmiştir. Bölgeyi iyi bilmesi ve tecrübeleri ona savaşı kazandırmıştır. Ömrü boyunca Orhan Bey, I. Murad, I. Beyazıt ve Fetret devrinde de Osmanlı’ya büyük faydaları dokunmuştur. Öldüğünde 100 yaşını aşmıştır ve türbesi bugün Yenice-i Vardar’da kendi yaptırmış olduğu bir türbede bulunmaktadır türbenin üzerinde ise şöyle yazmaktadır “Melikü’l-guzât ve’l-mücâhidîn”. Ayrıca Yenice-i Vardar’da yaptırmış olduğu birçok cami, türbe, imaret ve bulunmaktaydı.

34 Öden, “Ece Bey”, s. 380

35 Ayşegül Kılıç, “Bizans ve Osmanlı Kaynaklarında Gâzi Evrenos Bey’in İmajı Hakkında Bir İnceleme”, Tarih Araştırmaları Dergisi, S. 49, 2011, s. 132.

36 Johann Wilhelm Zınkeısen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, çev. Nilüfer Epçeli, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2011, s. 167

37 Ayşegül Kılıç, “Bizans ve Osmanlı Kaynaklarında Gazi Evrenos Bey”, s. 138.

38 Ayşegül Kılıç, “Bizans ve Osmanlı Kaynaklarında Gazi Evrenos Bey”, s. 139.

39 Fahameddin Başar, “Evrenosoğuları”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 11, 1995, s. 540.

 

  • GAZİ FAZIL BEY

 

Gazi Fazıl Bey ilgili pek fazla kaynak yoktur. Kendisi genellikle Karesi Beyliği ilhak edilirken Osmanlı’nın emrine girmiş yiğitler arasında anılmıştır. Kendisinin Karesi Bey’in amca oğlu olduğu söylenmektedir. Karesili dört yiğit ile kendisinin de Rumeli ve Trakya fetihlerinde önemli roller oynadığı bilinmektedir. Hoca Saadettin ve İdris-i Bitlisinin eserlerinde Gazi Fazıl Bey diğer Karesi Bey’leriyle birlikte şöyle anılmaktadır “Husûsan Ece Beğ ve Gazi Fazıl ve Evrenos Beğ ki Karesi vilâyetinin ser-hayllerinden idiler”. Yine Süleyman Paşa Rumeli yakasına geçmek istediğinde danıştığı iki beyden biri Gazi Fazıl’dır.40 Süleyman Paşa Gelibolu’yu fethederken Ece Bey ile güney kısmından darlayarak abluka altına alan, dolayısıyla Gelibolu’nun alınmasında da katkısı olan birisidir.

40 Halil İnalcık, “Osmanlı Sultanı Orhan”, s. 86.

 

4)- KARESİ BEYLİĞİNİN OSMANLIYA KATILDIKTAN SONRAKİ DEĞİŞEN EKONOMİK VE SOSYAL DURUM

Karesi Beyliği’nin Osmanlı’ya ilhakından sonra Osmanlı merkezli ekonomi modeli uygulanmaya başlanmıştır. Osmanlı beylik statüsünden devlet statüsüne yükselmiş ve Anadolu’da beylikleri kendi bünyesine katıp her geçen senede bir öncekinden daha ileri bir seviyede olmuştur. Bu ilerleme Timur’un gelmesiyle duraklasa da toparlanıp yeniden güçlenip fetihlere aynı hızda devam etmişlerdir. Karesi Beyliğinin ilhakı Osmanlı’ya Trakya topraklarını almada önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Ayrıca ilhak ile Karesi Beyliği’nin askeri, nüfus ve ekonomik anlamda iyi olduğu ve sahillerdeki ticaretin gelişmişliğinin ürünleri Osmanlı tekeline geçmesi ve Karesi Beyliğinin deniz tecrübesi, donanması Osmanlı’nın bir vilayete sefere giderken deniz desteği sağlamasına da olanak sağladı. Yine Karesi Beyliği’nden çıkarılan çeşitli toprak mahsulleri aynı usulle dağıtılmaya devam edilirken sahillerde gerçekleşen ekonomik ticaretten elde edilen gelir yine Osmanlı ekonomisine ciddi katkılarda bulunmuştur.

SONUÇ:

Karesi Beyliği zamanının en güçlü uç beyliklerinden biri olmuştur. Fakat zamanın ve çevrenin acımasızlığı bu beyliği de vurmuştur. Beylik Karesi Bey’den sonra yükselişe geçmiş, Yahşihan Bey döneminde altın dönemini yaşasa da beyliğin aldığı yenilgiler onu zayıflatmıştır. Beyliğin ilhakını başlatan olayın Demirhan Bey olduğu konusuna gelirsek de bu konuda Demirhan Bey’e haksızlık yapmadan tarafsız bakmamız gereklidir. Karesi Beyliği’nin ileri gelenleri onu istemiyor diye kafalarımızda onunla ilgili olumsuz bir imaj çizmemeliyiz. Belki de beyliğin ileri gelenlerinin Demirhan Bey’i istemeyişi Dursun Bey’in direkt olarak beyliğin kurucusunun soyundan geliyor olmasına bağlamışlardır ve Demirhan Bey’i sert ve sevilmeyen bir kalıba sokmuşlardır. Bunlardan ayrı olarak Osmanlı’nın Karesi Beyliği’ni ilhakı üzerine bağlamak gerekirse de bu ilhakı Karesi Bey’leri, Orhan Bey’in Demirhan Bey’i baştan etmeleri için çağırdıkları zaman anlaşma olarak vermeyi düşünmüşlerdir. Fakat Dursun Bey’in öldürülmesi bütün Karesi Beyliği’nin ilhakına neden olmuştur. Nitekim Karesili beyler de bunu istemekteydi, çünkü Bizans’a karşı daha teşkilatlı bir yapı oluşturup saldırmak daha mantıklı olan bir davranıştı.

 

KAYNAKÇA KİTAPLAR

EL-ÖMERİ, Şihabeddin b. Fazlullah, Türkler Hakkında Gördüklerim ve Duyduklarım, çev. D. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, İstanbul 2014,

KAYHAN, Hüseyin, “Beylikler Dönemi Türk Denizciliği ve Amiral Karamürsel Alp”, Uluslararası Karamürsel Alp ve Kocaeli Tarihi Sempozyumu-II, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, İzmit 2015,

OCAK, Ahmet Yaşar, “Anadolu Beyliklerinde Ordu ve Donanma” Anadolu

Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı, ed. Ahmet Yaşar Ocak, Ali Uzay Peker, Kenan Bilici, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2006,

ÖDEN, Zerrin Günal, İslam Tarihi ve Medeniyeti: Anadolu Beylikleri, Siyer Yayınları, İstanbul 2018,

TANCI, Ebu Abdullah Muhammed İbn Battuta, İbn Battuta Seyahatnamesi, çev. A. Sait Aykut, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2000,

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, TTK Yayınları, Ankara 1984.

UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988,

VİLLEHARDOUİN, Geoffroi de, Konstantinopolis’te Haçlılar, çev. Ali Berktay, İletişim Yayınları, İstanbul, 2001,

ZINKEISEN, Johann Wilhelm, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, çev. Nilüfer Epçeli, Yeditepe Yayınevi, İstanbul 2011,

ANSİKLOPEDİLER

BAŞAR, Fahameddin, “Evrenosoğulları”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 11, 1995, s. 539-541.

ÖDEN, Zerrin Günal, “Ece Bey”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 10, 1994, s. 379-380.

ÖDEN, Zerrin Günal, “Karesi Bey”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 24, 2001, s. 487- 488.

ÖDEN, Zerrin Günal, “Karesioğulları”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 24, 2001, s. 488-489.

ÖZCAN, Abdülkadir, “Hacı İlbey”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 14, 1996, s. 482.

DERGİLER

ARTUK, İbrahim, “Karesi-oğulları Adına Basılmış İki Sikke”, Tarih Dergisi, S. 33, 1982, s. 283-290.

İNALCIK, Halil, “Osmanlı Sultanı Orhan (1324-1362) Avrupa’da Yerleşme”,

Belleten, S. 266, 2009, s. 77-107.

KAYHAN, Hüseyin, “Karesioğulları Beyliği Ekonomisi”, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, S. 22, 2017, s. 53-62.

KILIÇ, Ayşegül, “Bizans ve Osmanlı Kaynaklarında Gâzi Evrenos Bey’in İmajı Hakkında Bir İnceleme”, Tarih Araştırmaları Dergisi, S. 49, 2011, s. 131-144.

TEZLER

AVCI, Tuba Karakaya, Ahmet Refik’in “Tarih Okuyorum” Adlı Eseri, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Erzurum 2007,

 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu