Genel Kültür

İstikrarlı İstikrarsızlık: Afganistan ve Taliban

Küresel politikada adı oldukça sık duyulan ve ülkedeki hemen hemen tüm gelişmelerin dünya kamuoyuna mal olduğu, siyasi istikrarsızlığın daimi merkezi ve etnik-dini unsurları, ekonomisi ile dış ilgiye her zaman açık bir coğrafya; Afganistan…

1992 yılından bugüne kadar dört farklı devlet şekline (İslam Devleti 1992-1996, İslam Emirliği 1996-2001, İslam Devleti 2001-2021, İslam Emirliği 15 Ağustos 2021)  sahip olan Afganistan, coğrafi ve yer altı zenginlikleri bakımından birçok devletin Asya kıtasındaki ilgi odağı olmuş ve etki alanı altına alınmak istenmiştir. Rus Çarlığının bölgeye ilgisi, İngiltere’nin yönelişi ( The Great Game), Sovyet işgali ve 11 Eylül sonrası gerçekleşen ABD işgali konunun en belirgin örnekleridir. Rus Çarlığı, Sovyetler ve Rusya Federasyonu’nun Afganista’ı daima en muhtemel etki alanlarından biri olarak görmesi, Birleşik Krallığın Hindistan’daki sömürge rejiminin hemen yanı başındaki Afganistan’ı da etkisi altına alıp Asya’daki çıkarlarını güven altına alma arzusu, Soğuk Savaş döneminde Sovyet Rusya’nın Afganistan’a etki ve ilgisinin farkında olan ABD’ni ise söz konusu dönemde anlaşmalar yaparak ve ülkede üsler kurarak bölgedeki varlığını ve çıkarlarını sürdürme eğilimi ve dahası… Söz konusu güçler kimi zaman kimi zaman sıcak bir savaş ile kimi zaman da dost görünümlü ilişkiler aracılığı ile bölgede varlığını sürdürürken yerel halkta sürekli bir dış tehdit varlığından dolayı müzmin bir pasif savunma psikolojisi oluşmuştur. Fakat bu psikoloji, milli bir benlik inşa etmek yerine hem içeride hem de dışarıda kaos üstüne kaosa sebebiyet veren oldukça pasif kültüre sahip olmuş ve yerel unsurlar arasındaki mücadeleler de hep diri kalmış; kısır bir döngü dahilinde daima dış müdahalelere açık bir toplum ve coğrafya olarak varlığını sürdürmektedir.

Afganistan’ın etnik yapısını net bir şekilde ortaya koyan ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2010 yılındaki verileridir.  Verilere göre halkın büyük çoğunluğunu %42 ile Peştunlar oluşturmaktadır. Geri kalanları ise %27 ile Tacikler, %9’unu Özbekler, %9’unu Hazaralar, %4’ünü Aymaklar, %3’ünü Türkmenler ve %2’sini de Beluçlar oluşturmaktadır. Afganistan’ı oluşturan etnik yapının büyük çoğunluğuna sahip olan iki grup Peştunlar ve Tacikler İran kökenli  halklardır. Bunların yanında Hazaralar, Aymaklar, Beluçlarda İran kökenli olan halklardır. Ülkede en büyük azınlıklar ise Afganistan Özbekleri ve Afganistan Türkmenleridir. Peştun, Tacik gibi halklar, Darice yani Afganistan Farsçası denilen dili konuşurlar. Bunun yanında Peştunce de konuşulan diller arasındadır. Bu iki dil devletin resmi dilleridir. Fakat bununla sınırla olmayıp belli bölgelerde Özbekçe, Türkmence, Peşeyice, Nuristanice, Beluçça ve Pamirce konuşulmaktadır.

Afganistan’da dini anlayış gündelik hayatta radikal bir etkiye sahiptir. Dinden döneni öldürme, recm, sokak ortasında kırbaçlanma gibi cezalar devam ederken, Taliban bunlara biraz daha eklemeler yapmış, Taliban’ın kurucu üyelerinden ve şeriat polisinin başı olan Molla Nureddin Turabi ellerin kesilmesi ve idam gibi cezaların geri döneceğini açıklamıştır. Haliyle tüm dünyada olan kadın haklarının çoğu bu ülkede ne yazık ki mevcut değil. Kadınlar yanında bir erkek dışarı çıkamıyor, çıksa bile “Burka” denilen vücudunu tamamen kapatan bir elbise çıkmak zorunda kalıyor. Siyaset atılması ve kamusal alanda konuşması bile yasaktı. Her ne kadar NATO kuvvetlerinin sayesinde yeni kurulan düzende bu aşılsa da Taliban örgütü bu ve bu gibi kısıtlamaları yeniden getireceğini herkes biliyor. Ülkede dini inanç hayatın her alanında temel unsur olsa da birçok dini hassasiyet manipüle edilmektedir. Buna en güzel örneklerden birisi Taliban’ın televizyonları şeytan kutusu olarak tanımlayıp, eline geçen televizyonları imha etme videosudur. Ülkenin büyük çoğunluğu Sünni mezhebine mensup Müslümanlardır. %99’u Müslüman olan Afganistan’ın %85’i Sünni ekseriyeti ile Hanefi mezhebinden, %14’ü Şii İmamiye ve İsmailiye mezhebinden olan Müslümanlardan oluşmaktadır. Bunların yanında çok çok az Hristiyanlık, Budistlik, Hinduluk gibi dinlere sahip insanlara sahiptir. O insanlar hakkında yüzdelik dilim veremememin sebebi bu insanların genel olarak dinlerini gizli olarak yaşaması diyebilirim.

Otuz dört tane şehre sahip olan Afganistan’ın en büyük şehri başkent Kabil’dir. Kabil’den sonra ise Herat ve Mezar-ı Şerif gelmektedir. Afganistan’da yerel ve ulusal düzeyde siyasi birlik açısından sıkı bir birliktelik bahsetmek pek mümkün değildir. İlk anayasası krallık döneminde 9 Nisan 1923 yılında Şah Emanullah Han tarafından onaylanıp yürürlüğe konulan Nizam Name adlı anayasadır. Bu anayasanın hazırlanmasında Türk uzmanlarda görev almıştır. Çünkü o zaman Türkiye ve Afganistan iki dost ülkeydi. Konumuza geri dönecek olursak ülkenin en önemli meclisi Loya Jirga adı verilen meclistir ve ülke NATO kuvvetlerinin yardımları sonucunda 2004 yılından sonra başkanlık sistemi ile yönetilmeye başlanmıştır. Loya Jirga her zaman toplanmaz belli başlı zamanlarda bir araya gelir. Anayasanın gerektirdiği çok hassas zamanlar, bağımsızlık karar alma zamanları, ulusal egemenlik, anayasa maddesinde değişiklikler, cumhurbaşkanın yargılanması vs. gibi ülke için önemli olan zamanlarda toplanır. Sistemin ilerleyişi olağan süreç içerisinde devlet başkanının beş yıl süreyle seçilmesi ve aynı ismin yalnızca iki dönem daha seçilebilmesi üzerinden ilerler.

Ekonomik durum itibari ile Afganistan’da on beş milyon çalışabilir nüfus bulunmaktadır. Çalışan nüfusun ise sektörlere dağılımı %80’i tarım, %10 ‘u endüstri, %10’u hizmet şeklindedir. (Kabil Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği)

Aynı şekilde zengin bir yer altı kaynaklarına sahiptir. Bunlar; petrol, altın, bakır, doğalgaz, uranyum, boksit, kömür, demir gibi kaynakların yanı sıra tulyum, disprosyum gibi nadir elementlere sahiptir. Fakat bu kadar zenginliğin içerisinde hala halkın büyük çoğunluğu ve devlet dünyanın en fakirlerinden birisidir. Afganistan’a birçok ülkeden ve kuruluştan dış yardım gelmektedir. Genelde Batı ve Batı etkisinde yer alan ülkelerden yardım gelirken, yardım eden kuruluşların bazıları şunlardır. USAID ( Amerika Birleşik Devletleri Kalkınma Ajansı ), Dünya Bankası, Asya Kalkınma Bankası … En son sadece ülkeler yardım toplamda amaçlı 16 milyar dolar yardım vermeyi vaat etmişlerdir. 2012 yılında Tokyo’da on dört ülkenin katılımı ile gerçekleşen konferansta verilen bu vaat ABD, İngiltere, Avustralya, Kanada, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Çin Halk Cumhuriyeti, Finlandiya, Fransa, Hindistan, İtalya, Japonya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç ve Türkiye tarafından verilmiştir. Yapılan yardımların genel amacı; ülkeyi güvenli bir ülke yapma, eğitim ve altyapı kalitesini artırma, ekonomi ve sosyal düzenin yeniden yapılandırılması denebilir. Fakat günümüzde Taliban’ın Afganistan’da yeniden yönetimi ele geçirmesi sebebi ile bazı ülkeler yardımlarını keseceğini açıklamıştır. Buna en iyi örnek Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın Afganistan’ın yönetimini tekrardan Taliban’a geçmesi durumunda ülkeye yaptıkları yardımı keseceklerini açıklamasıdır. Maas Alman televizyon kanalına şu açıklamayı yapmıştır: “Taliban’ın ülke yönetimini ele geçirmesi durumunda, şu anda yılda 430 milyon avro civarında olan Alman kalkınma yardımından “tek kuruş” göndermeyiz”.

Yukarıda bahsedildiği gibi, Afganistan’da bitmek bilmeyen siyasi istikrarsızlığın sebebi ülkenin sürekli bir aktif ya da pasif savaş hali içerisinde olmasından kaynaklanmaktadır. Söz konusu sürecin öne çıkan aktörü ise Taliban’dır. Sözcük anlamı “Talebeler, bilgi talep edenler” anlamına gelen Taliban Hareketi 1994 yılında Molla Muhammed Ömer ve Molla Abdul Gani Baradar önderliğinde kurulmuştur. Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali sona erdiğinde, 1993 yılında ülkede direnişin simge isimlerinden Burhaneddin Rabbani liderliğinde merkezi bir hükümet kuruldu. 1994 yılında kurulan Peştun ağırlıklı Taliban Hareketi, Rabbani hükümetinin en ciddi rakibi haline geldi. Taliban, Hindistan’ın Diyubend şehrindeki Darul Ulum Diyubend medresesinde ortaya çıkan Hanefi mezhebe mensup Diyubendi radikal İslam ideolojisine sahiptir. Söz konusu dini eğilimi Peştun kültürü ile entegre ederek bir şeriat ideali üzerinden hareket etmektedir. Askeri kanadının temelini ise Sovyet direnişinden miras kalan mücahidler oluşturmaktadır. Yönetim biçimlerini Afganistan İslam Emirliği olarak isimlendiren Taliban, ülkedeki varlığını ilan etmiştir. Hareketin ilk lideri olan Molla Muhammed Ömer, Taliban’ın amacını İslam şeriatını yaymak olarak tanımlamıştır. Finansal kaynaklarını alıkoyma, haraç, fidye ve uyuşturucu ticaretinin kontrolü üzerinden sağlamaktadır Hareketin ilk merkezi Kandahar olmakla birlikte zamanla başkent Kabil merkez haline gelmiştir. 2010’lu yıllarda kendi içerisinde de bazı ayrılıkçı gruplar çıkmış, bu grupların en bilineni ise Muhammed Resul’un grubudur. Günümüzdeki Taliban lideri ise 2016 yılından bu yana başta olan Mevlevi Hibetullah Ahundzade’dir.

Taliban 1996’dan 2001 yılına kadar Afganistan’ın kabaca dörtte üçüne hakim olmuş, 2001 yılından itibaren ise ABD önderliğindeki NATO kuvvetleriyle yapılan savaşta güç kaybetse de varlığını sürdürmüştür. Günümüzde NATO kuvvetlerinin çekilmesiyle Kabil’i yeniden ele geçirmiş, herhangi bir direniş ile karşılaşmadan Afgan hükümetini lağvetmiş ve kendi yönetimlerini ilan etmişlerdir.

Taliban yönetimindeki (1996-2001) Afganistan, birçok devlet ve uluslar arası kuruluş tarafından bir terör rejimi olarak tanımlanmıştır. ABD’nin Taliban yönetiminin 11 Eylül saldırılarının faili ve uluslar arası terörün en büyük kaynaklarından biri olarak ilan etmesi üzerine 2001 yılının Ekim ayında başlayan savaş, uluslar arası terörizme darbe vurmak amacıyla George W. Bush tarafından “terörle mücadele” ilkesi üzerinden şekillenmiştir. Harekat, 11 Eylül saldırısının elebaşı Usame Bin Ladin’in yakalanmasına kadar sürmüştür. İki aşamalı bir savaş halinde devam etmiştir. İlk aşama 2001-2014 yılları arasında olmuş, ABD ve müttefikleri ilk aşamayı kazanmıştır. İlk aşamanın sonucu olarak Taliban rejimi yenilgiye uğratılmış, El- Kaide ve Taliban kampları yok edlilmiş ve Peştun kökenli Hamid Karzai liderliğinde demokratik bir rejim kurulmuştur. Bir yandan Taliban etkisizleştirilerek demokratik bir ortam sağlanmaya çalışılırken diğer yandan da Taliban güçleri insan haklarını ihlallere devam ederek ve yoğun bir şekilde uyuşturucu üretimine yönelerek siyasi, ekonomik ve askeri varlığını sürdürerek yeni rejimin en ciddi tehdidi olma niteliğini korumuştur. İkinci aşama ise 2015-2021 yılları arasında yaşanmış ve 2021 yılına gelindiğinde ABD başta olmak üzere NATO kuvvetleri Afganistan’dan çekilmiştir. ABD’nin Afganistan’dan çekilmesinin hemen ardından Taliban saldırıya geçmiş, ülke genelinde kontrolü sağlamış ve Afganistan hükümetini lağvetmiştir. Taliban, yönetimi tekrar ele geçirdiği ilk dönemde uluslar arası kamuoyuna ılımlı mesajlar vermiş ve yine ilk safhada halka yönelik herhangi bir açık baskı, yıldırma veya zorlama uygulanmamıştır. Halkta yine ilk safhada kendilerine karışılmadığını dile getirse de Taliban’ın ne zaman ne yapacağı konusunda derin endişe duymaya devam etmiştir. Nitekim söz konusu endişeler boşa çıkmamış, çok kısa bir süre sonra Taliban kaldığı yerden devam ederek dini radikalizm temalı katı bir rejim inşa etmeye başlayarak insan haklarını ihlallere, özgürlükleri kısıtlamaya devam etmiştir.

Önümüzdeki süreçte ise Taliban’ın nasıl bir yol izleyeceği, yerel halk ve uluslar arası kamuoyunda büyük bir endişe ve merak ile beklense de zaman bu endişenin haklı/haksız olduğunu kanıtlayacaktır. Zaman zaman kendi açısından ılımlı açıklamalar yapan Taliban, şimdiden yerel halkın bir kısmından ve birçok ülkeden tepki çekmeye başladı bile. Eğer süreç bu şekilde devam ederse Afganistan’daki Taliban yönetiminin dış dünyadan ve genel insani normlardan izole bir radikal rejim olarak varlığından söz etmek hiç de gerçek dışı olmayacaktır.

                                                               Gürsel AYAYDIN

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu