Sanat

Düşmüş Melek

Alexandre Cabanel’in şu meşhur “Düşmüş Melek” tablosunu çoğu insan bilir.

Tablonun genel olarak yorumlanışı insanın içindeki iyiliğin ve kötülüğün sürekli çatışma halinde oluşunu, üzgün olarak göründüğü halde içindeki kızgınlığı ve nefreti çok doğru bir şekilde yansıttığı şeklindedir.

Bu tablonun sadece genel bir sanat anlayışı ile değil, dini hikayeler ve anlatıları ile yorumlanması gerektiğini düşünmekteyim. Çünkü böyle bir tabloyu çizen ressamın dini anlatıları dikkate almadan oluşturmasını beklemiyorum. Fakat şunu da eklememek olmaz ressamın İslami bilginlerin anlatılarından yararlandığını düşünmüyorum. İslami bakış açısını haddim olmayarak ben ekleyeceğim.

Tabloya ilk baktığımızda gördüğümüz kendini ağlamamak için zorlayan ve bu zorlamanın nefret dolu bakışlara evrildiği bir varlık görüyoruz. Hristiyan anlatımlarında Lucifer adlı bu varlığın isminin kelime anlamı “ışık getiren”dir. Lucifer, Hristiyan anlatılarında Tanrı’ya karşı bir isyan başlatmış ve sonucunda cennetten kovulmuştur. Bu isyanın ana sebebi ise İslami anlatımlarda olduğu gibi Lucifer’ın, ilk insana itaat etmeyi reddetmesidir. Dinlerin insanlar tarafından yorumlanmasında bu kötücül varlığın insana yasaklı olanı yedirmesi ile doğruyu ve yanlışı, şüphe duymayı gösterdiği onlara bir nevi irade verdiği söylenir. Yaratıcı’nın bu olay karşısında hiddetlendiği insanı yeryüzüne göndermek ile cezalandırıp, bu kötücül ruhu da lanetlediği söylenir. Acaba bu varlık insanlar tarafından yüzyıllar boyu lanetli olarak bilineceğinden bir iyilik yaptığını sanarken kendinin zararlı çıkmasından ötürü kendini ağlamamak için sıkıyor olabilir mi ?

Çünkü Hristiyan ve Yahudi anlatımlarında bu varlık aslında isyan etmeden önce Yaratıcı’nın sağ kolu sayılabilecek başmeleklerinden biridir. Bundan sonraki kısımda ise  Hristiyan anlatısı ve İslami yorumu birleştirerek anlatıyorum. Çünkü bu tablonun anlatılması bir yapbozun parçaları gibi gözümde. Hristiyan ve İslam anlatılarında ortak yön sadece belli başlı konularda değil, şüphe konusunda da ortaktır. İslam bilginlerinden Muhammed bin Abdülkerim eş-Şehristani halk arasında çıkan ilk şüphenin İblis’in ortaya attığı şüphe olduğunu söyler. Şüphenin kaynağı emredilenin karşısında İblis’in yani Lucifer’ın şahsi görüşünü öne sürmesi verilen emir karşısında istek ve arzusunu tercih etmesini ve kendisinin yaratıldığı özün Adem’in yaratıldığı özden daha üstün olduğuna inanmasıydı.

İblis’in bu şüphesinden yedi şüphe daha doğmuş ve insanların zihinlerine yerleşmiştir. Rivayet edilenlere göre itaat etmeyip günahkar olan İblis, Tanrı’nın emrine karşı gelince melekler arasında bir tartışma yaşanır. İblis tartışan meleklere şöyle demiş: “Kesinlikle kabul ediyorum ki Hak Teala benim de diğer yaratılmışlarında İlah’ıdır. Kadir ve Alim’dir. Kudret ve iradesinden sual olunmaz. Bir şeyi murad ettiği zaman ol der ve oluverir”. Bu söylemin üzerine melekler şöyle demiş: “ Bu sorular nelerdir ve kaç tanedir? İblis karşılık verdi: “Bunlar yedi tanedir. İlk soru şudur: Hak Teala yaratmadan önce benden çıkacak şeyi bildiği halde beni niçin yarattı? Yaratılış hikmetim neydi?”

İkinci soru şudur: “İrade ve dilemesi gereği beni yarattı. İtaatimden kendisine bir yarar masumiyetimden de zarar gelmediği halde niçin kendisini bilmek ve itaat etmekle mükellef kıldı? Bu mükellefiyetin hikmeti neydi?”

Üçüncü soru şudur: “Beni yaratıp marifet ve itaatiyle mükellef kıldı. Ben de bu mükellefiyetin gereğini yaptım. Peki daha sonra neden Adem’e itaat ve secde ile emir buyurdu? Bu mükellefiyet, marifet ve itaatimi artırmayacakken bundaki özel hikmeti neydi?”

Dördüncü soru şudur: “Hak Teala beni yaratıp genel ve özel anlamda mükellef kıldıktan sonra ben Adem’e secde etmeyince niçin lanetledi ve beni cennetten çıkardı? Halbuki benim “senden başkasına secde etmem!” demekten başka bir kabahatim olmamıştı. Bunun hikmeti neydi?

Diğer sorularında önemi olmasına rağmen bu tablo özelinde dört soruya odaklanmak lazım. Acaba düşmüş meleğin, gözyaşları akan nefret dolu bakışları sadece insan için değil de onu öyle yaratan Tanrı’ya da olabilir mi ? Her şeyi bilen Tanrı onun da böyle olacağını biliyordu. Kendisinin kurban edildiğini düşündüğü için çok sevdiği Tanrı’ya bir nefret duygusu ortaya çıkarmış olabilir mi? Yine sorular üzerinden gidecek olursak irade ve dilemesi gereği yarattığı İblis’i sadece o gün için mi yetiştirip tüm o görevleri verdi? Üzgünlüğünü hissettiren bakışlarının sebebi kendisinin kullanıldığını hissetmesinden olabilir mi ?

Yarattıktan sonra hem İslam hem Hristiyan anlatılarında isyandan önce çok güzel giyindiği ve cennette istediği gibi dolaşabildiği anlatılan Lucifer verilen marifetleri ve itaati sebebi ile mi o güzelliklere sahipti? Bu mükellefiyetin marifetini ve itaatini artırmayacağını bilmesi ve Tanrı’nın sonunda onu o güzelliklerini elinden alarak düşürmesi yüzünden mi çıplak kaldı?

Yine hem Hristiyan anlatılarının hem yukarıda İslami olan son sorunun da içinde bulunan “senden başkasına secde etmem” sözlerini söyleceğini her şeyi bilen Tanrı bilmez miydi? Tabloda o çaresiz ve bir nebze düşünceli hali bu yüzden olabilir mi?

Düşünmekten alıkoyamıyor insan kendini, bir tablo bu kadar derin anlamlar nasıl içerebilir? Tablo’yu yorumlarken yine bir o kadar soru da peşini bırakmıyor insanın. Fakat bir şey daha geliyor aklıma tabloyu her gördüğümde Allah’ın her canlı, her varlık hakkında bir planı var. Bu insan olsun, ruhani bir varlık olsun fark etmez. Hakk’ın terazisinde yıllar boyu yaptığın tüm iyilikler ve güzellikler bir fenalık yüzünden gölgede kalabilir. Hem maddi hayatımızın hem de manevi hayatımızın bir fenalık yüzünden gölgede kalabileceğini  göz önünde bulundurarak ilerlemeliyiz diye düşünüyorum. Doğru yaşayıp doğru bir şekilde ölmeli her varlık.

Bu yazının sonunu da Kierkegaard’ın romanında bulunan bir sözünü biraz revize edip bitirmek istiyorum.

 

 

Tanrı bizleri yaratmakla ne kastetmiş olabilir? Olan onca olaylar, ve yaratılan bu kadar varlık ne için var burada?

 

Gürsel Ayaydın

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu