Tarih

Türkiye Ekonomi Tarihi

1908-1918 Arası Ekonomik Politika

1908-1918 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu II. Meşrutiyet dönemiyle birlikte eski sistemi olan tarım ve fiskalizme dayanan ekonomisini terk ederek modern ekonomiye geçiş yapmaya çalışmıştır. Bu dönem ayrıca Milli İktisat Dönemi olarak adlandırılmaktadır. Düyun-u Umumiye’nin ve kapitülasyonların ekonomiye vurduğu darbelere II. Meşrutiyet ile çözüm aranmaya başlanmıştır. Döneme damga vuran Türk aydınları olan Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, İsmail Gaspıralı, Tekin Alp gibi isimler milli bir ekonominin yaratılması gerektiğini savunmuş ve dile getirmişlerdir.

Öte yandan Parvus Efendi Osmanlı vergi sistemini ve Düyun-u Umumiye’yi ele alarak Osmanlı ekonomisinin bağımsız olmadığını ortaya koyan çalışmalar yapmaktaydı. Tüm bunlar aslında yıkılmakta olan bir devletin son çırpınışlarıydı.

Neler Yapıldı?

Büyük bölümünü tarım ve hayvancılığın oluşturduğu Osmanlı ekonomisinde bunların yanında sanayileşme diyebileceğimiz ciddi bir hamle yoktu. Küçük atölyeler ve ticaret vardı. Ziya Gökalp ekolü çerçevesinde bir milli iktisat süreci ilerlemeye başlamıştı. Bu süreçte ticaret Türkleştirilmeye başlanmış ve yabancı sermaye kısıtlı hale getirilmiştir. Devlet eliyle milli sanayi tesisleri kurulmaya başlanmış ve 1913 yılında ise sanayideki eksiklikleri gidermek ve belirlemek için sanayi sayımı yapılmıştır.

Aynı yıl içerisinde bunlara ek olarak Teşvik-i Sanayi Kanunu’nu çıkarılmıştır. Bu kanunla birlikte İstanbul’da ve Anadolu’da yerli sermayeye dayalı bankalar kurulmuş, bu bankalar ile milli şirketler ortaya çıkarılmıştır. Sanayi öğretimini artırmak için yerli sermaye kurulmuş ve sanayi okulları açılmış ve ticari faaliyetlerde Türkçe kullanımı zorunlu hale getirilmiştir.

1918-1922 Milli Mücadele Ekonomisi

Kurtuluş Savaşı yıllarının ekonomi politikalarının temelini İttihat ve Terakki 1908-1918 yılları arasındaki ekonomik politikalarının ana ekseni oluşturmaktadır. Girilen 1. Dünya Savaşı’ndan yenilen tarafta çıkılması sebebiyle bu dönemde yüksek derecede yoksulluk baş göstermiştir. İşgallerin ardından Osmanlı Deniz Gücü yok olmuştur. Bu dönemde Başkent İstanbul işgale uğramış ve buradaki silah ve mühimmatlar işgalcilerden gizlice, kaçak yollarla Ankara’ya getirilmiştir.

23 Nisan 1920’de Meclis açıldıktan sonra ilk olarak gelir getirmesi için çıkarılan yasa 28 Temmuz 1920 yılında gümrük vergisidir. Eylül 1920’de ise TBMM’de 6 vergi daha çıkarılmıştır. Bunlar sırasıyla; tuz, sigara kağıdı, kibrit, hayvan, bina ve arazi vergileridir. Bunların ardından ise 7-8 Ağustos 1921’de Tekalif-i Milliye Emirleri yayınlanmıştır.

Çıkarılan Emir Milli Mücadele’nin ekonomik tarifini göstermektedir. Buna göre her ilçede bir Tekalif-i Milliye komisyonu kurulacak, halk elindeki bütün silah ve cephaneyi üç gün içerisinde orduya teslim edecek, yiyecek ve giyecek maddelerinin %40’ına el koyulacak, ticaret adamlarının elindeki giyecek maddelerinin %40’ına el koyulacak, her aile bir asker giydirecek, her türlü makineli aracın %40’ına el koyulacak, halkın elindeki binek hayvanlarının ve taşıt araçlarının %20’sine el konacak, sahipsiz bütün mallara el koyulacak, tüm demirci, dökümcü, nalbant, marangoz gibi iş sahipleri ordunun emrinde çalışacak, halkın elindeki araçlar bir defa olmak üzere 100 km’lik mesafeye ücretsiz ulaşım sağlayacak.

Bu dönemde ayrıca dış ülkelerden de yardımlar alınmıştır. Bu yardımların en önemlisi ise top, tüfek, mermi ve 200 kilogram altın olarak Sovyet Rusya’dan gelmiştir. Ayrıca Hint Müslümanları ve Azerbaycan’dan da yardım gelmiştir. Gelen her türlü yardım silaha yatırılmış, savaşın bittiği cephelerde ise bölgeden ayrılan İtalyan ve Fransızlardan da bağış veya satın alma yoluyla kamyon ve silah alınmıştır.

Yardımların kabul edilme sebeplerinden en önemlisi hava ve deniz gücünün olmaması sebebiyle tüm limanların işgal altında olması Türk halkının belini bükmüş ve çıkarılan ilk vergi yasasından gerekli katkıyı alamamamızdan kaynaklanmaktadır. Çıkarılan diğer 6 vergi yasasıyla da bir nebze olsun katkı sağlanmıştır. TBMM 1920’deki gelirleri; %30 aşar vergisi, %20 gümrük vergisi, %10 hayvan vergisi, %8 tuz vergisi şeklindedir. Meclis gelirleri %70 olarak tarımsal faaliyetlerden oluşmaktaydı.  

1923-1929 Arası Dönem

Liberal iktisat sermayesini anlatmak için Kazım Karabekir başkanlığında Şubat 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi toplanmıştır. Kongre de milli ekonomiye zarar vermeyecek ölçüde yabancı sermayeye açık olduğu ilan edilmiştir. Kongre de üç önemli karar alınmıştır:

  • İnsanları, hayvanları ve üretimi iyi korumak
  • Üretimi çoğaltmak merkez-taşra arası irtibatı iyi korumak
  • Tüketimi azaltmak ve tasarruf politikası uygulamak

Kongre sonrası kararları ve temel ekonomik konuları içeren “Dokuz Umde” yayımlanmıştır.

1924 yılından itibaren milli bankalar açılmaya başlanmış ve oluşan bu liberal dönem ile milli bir Türk burjuvazisinin oluşturulması amaçlanmıştır. 1927 yılında Ziraat Bankası çiftçiye kredi vermeye başlamış ve özel sermaye ile sanayiye teşvik edilmiştir.

1925 yılına gelindiğinde ise çiftçinin durumunu iyiye çevirmek için Aşar vergisi kaldırılmış ayrıca Osmanlı’dan kalan borçların 3/2’sinin Türkiye tarafından ödeneceği kararlaştırılmıştır. Kaldırılan Aşar vergisinin yerine 1926-1929 yılları arasında arazi vergisi uygulanmaya başlanmıştır.

1927 yılında Şakir Kesebir başkanlığında yarı bağımsız Ali İktisat Meclisi kurulmuş ve meclis heyeti Türkiye’deki ekonominin, sanayinin, yatırımın, ticaretin ne yöne gitmesi gerektiğine dair bir rapor çıkarmıştır. Meclis Kesebir Raporu adı verilen bir rapor hazırlamış ve sunmuştur. Raporda ham maddeye yakın yerlerde Türkiye’yi madenleri bakımından değerlendirmiş ve bu yerlerde sanayi tesislerinin yerli ve milli yatırımla kurulması gerektiğini beyan etmiştir.

1929 Büyük Buhranı’ndan korunmak için ise Türk Parasının Değerini Koruma Kanunu ve Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kurulmuştur.

1929-1939 Arası Dönem

Bu dönemde kurulmaya çalışılan liberal ekonomi politikası sekteye uğramış, devletçilik ve tasarruf politikaları uygulanmıştır. Bunun sebebi ABD’de buğday krizinden çıkan büyük ekonomik buhranından Türkiye’nin az da olsa etkilenmesi, Türk parasının cumhuriyetin ilk yıllarına göre düşüşe uğraması, dış ticarette düşüşler yaşanması, sanayi ve tarım ürünlerinde azalma olması.  

Bu dönemde Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmuş ve tekrar Türk burjuvazisi oluşturulmaya çalışılmıştır. 1933 yılında Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ortaya konmuştur. Bu plan iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde kurulması gereken sanayi tesisleri, ikinci bölüm iktisat vekaletinin Teşkilat-ı Kanun’da yapılan düzenlemeler ve öneriler yer almaktadır.

Birinci sanayi kalkınma planında açılması gereken sanayiler; pamuk mensukat sanayi, kimya sanayi, şişe cam porselen sanayi, selüloz sanayi, bakır kükürt gibi maden sanayi planlanan sanayiler arasındadır.

Birinci planlama Türkiye’de var olanın işlenmesi ve kullanılması. Bu plan doğrultusunda yapımı öngörülen 23 tesisten 21’i kurulmuştur. Bunun neticesinde ekonomi %10 oranında büyümüştür. Plan başarılı şekilde uygulanmıştır.

İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı için 1936’da bir kongre toplanmış ve esasları bu kongrede saptanmıştır. Özellikle bakır ve krom alanında madencilik tesisleri kurulması kararlaştırılmış bu kararlarla beraber maden kömür ocakları kurulmasına, elektrik santralleri kurulmasına, ev eşyaları sanayileri kurulmasına, çimento gibi toprak sanayi kurulmasına, gıda maddeleri sanayisi kurulmasına karar verilmiştir.

Fakat Atatürk’ün sağlık sorunları sebebi ve İkinci Dünya Savaşı arefesinde olunması sebebiyle bu planın ne yazık ki uygulanmasına engel olacak.

Türkiye, 1939 yılı geldiğinde harp ekonomisine geçmiş ve Birinci ve İkinci Kalkınma Planı ülkenin iktisadi planının ve koşullarına uygun olan büyük sermaye ve teknik güç gerektiren aynı zamanda ham maddesi tümüyle Türkiye’de bulunan sanayi tesisleri ele alınmış, bunların oluşturulması için uygun plan hazırlanmıştır. Her iki planda da yer altı ve yer üstü kaynaklarının halk kitlesi için kazanç kapısı haline getirilmesi amaçlanmıştır. Yine her iki planın temel amacı ham maddesi Türkiye’de olmasına karşın dışarıdan ithal edilme zorunda olan ürünlerin Türkiye’de yerli ve milli sermaye ile üretilmesini sağlamaktır.

Birinci plan başarılı olurken ikinci plan başarısız olmuştur.

Emin Çakır

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu